YNSA Yamamoto Akupunktur

YNSA- YAMAMOTO NEW SCALP ACUPUNKTUR

Sağlıklı bir yaşam için olması gereken ruhsal, bedensel ve zihinsel enerji dengemizin sağlanmasında tercih edilen akupunktur tedavisi köken aldığı Çin’de uzun bir geçmişe sahiptir. Vücutta enerji dengemiz bozulduğunda hastalıklar ortaya çıkar. Bozulan bu enerji dengesi akupunktur yardımı ile tekrar sağlandığında Vücudumuz hastalıklarla başa çıkabilir.

YNSA Akupunkturdan Farklı mıdır ?

YNSA bir mikrosistem akupunktur yöntemidir. Yani geleneksel Çin tıbbına göre yapılan vücut akupunkturundan farklıdır. Mikrosistem , vücuttaki tüm organ ve doku yansımalarının kafa, kulak, el, göz, ayak tabanı gibi küçük alanlarda tümüyle temsil edildiği ilkesine dayanır. İyileştirme ve dengeleme tekniğidir. Akupunkturun kafa bölgemize uygulanması esası ile çalışır.

Dr. Yamamoto tarafından keşfedilmiştir. İ Dr. Yamamoto’nun günümüze kadar binlerce hasta üzerinde uyguladığı bu metod artık bilimsel olarak ta ispatlanmış etkileri nedeniyle Dünya’nın bir çok ülkesinde eğitimleri verilmekte ve başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.

Kaç Seansta Uygulanır?

12 ve daha fazla sayıda seans yapılabilir, hastalıklarımız kronik olduğunda ve ilgili uzmanlardan fayda sağlanamadığında müracaat edildiğinden en az 12 seans denmiştir ayrıca YNSA ve yanında çeşitli Tamamlayıcı Uygulamalarımız ile destekleyerek tedavilerimizi planlıyoruz. Bunu hastalığa göre karar veriyoruz, kimi zaman bir Homeopatik tentür, kimi zaman Ozon Tedavisi, Aromaterapi ve bunun gidi diğer uygulamalarımızı ilave edebiliriz.

Kullanıldığı alanlar nelerdir?

  • Kas İskelet Sistemi hastalıkları
  • Fibromyalji
  • Baş Ağrıları
  • Tinnitus
  • Vertigo
  • İnme
  • Parkinson
  • İç organ problemleri
  • Esansiyel tremor,
  • Romatizmal Hastalıklar
  • Epikondilit,
  • Eklem ağrılarında, 
  • Nörolojik Sorunlar
  • Romatoloji Hastalıkları 
  • Hormonal problemlerde
  • Diabet,
  • Hipotroidi,
  • Menapoz,
  • Adet düzensizliği,
  • İnme( felç) hastalarında
  • Vertigoda
  • Kronik yorgunluk

PROLOTERAPİ

PROLOTERAPİ



PROLOTERAPİ NEDİR?


Proloterapi; çoğunlukla yüksek yoğunlukta dekstroz solüsyonu enjeksiyonu yoluyla kronik kas-iskelet sistemi ağrılarının (diz, bel, dirsek) tedavisini hedefler. Esası vucüdün kendini yenileme mekanızmasının çalıştırılmasına dayanır.

MR görüntülenizin incelenmesini müteakip karar verilen bir uygulama yöntemidir. ilk uygulama ile beraber %20 iyileşme ile beraber uygulamada seanslara devam edilmesi tavsiye edilir. Hekiminizle ilk görüşmeniz çok önemli olup mutlaka röntgen ve MR sonuçlarınızı yanınızda getirmelisiniz.
 

PROLOTERAPİ HAKKINDA BİLGİLER

Proloterapi günümüz tıbbi gibi sonucu değil sebebi tedavi ettiği için bel ağrısı, bel fıtığı, çeşitli bölgelerde kireçlenme, boyun ağrısı, boyun fıtığı, sırt ağrısı, migren, kas omurga iskelet sistemi kaynaklı ağrı şikayeti olan hastaların büyük çoğunluğunda  etkili bir tedavi sağlar.

Proloterapi kısaca; insan vücudunun tamir sistemini uyararak vücutdaki ağrılı, zayıf ve işlevini kaybetmiş bölgenin tekrar eski haline dönmesini sağlayan ve doğal solüsyon içeren enjeksiyon kullanılarak uygulanan bir tedavi metodudur. Proloterapi tedavisi sürecinde vücudumuzun bağışıklık sisteminin önemli bir yeri vardır.

PROLOTERAPİ NEDİR? Proloterapi zayıflamış, aşınmış, yıpranmış, hasarlanmış, gevşemiş ve gücünü kaybetmiş tendon, bağ ve eklemlere doku yenileyici ve tahriş edici bir dekstroz enjeksiyonu ile bu dokularda yenilenme ve genç hücre çoğalması sağlnarak bu dokuların yenilenmesini ve eski gücüne kavuşmasını sağlar.
PROLOTERAPİ  HASTAYI AMELİYATDAN KURTARACAK SEÇENEK OLABİLİR
Eğer bel ağrınız, bel fıtığınız, boyun ağrınız, kalça-omuz-diz kireçlemeniz, tenisçi dirseğiniz, donuk omuz sendromunuz varsa proloterapi tedavisi için sebebe yönelik ve sizi ameliyat olmaktan kurtaracak bir seçenek olabilir.  

PROLOTERAPİ HANGİ HASTALIKLARI TEDAVİ EDER?

  • Tendinit (Tendon ve ligamentlerde)
  • İyileşmeyen kronik ağrılar
  • Eklem kireçlenmeleri, aşınması
  • Kas ve tendonların tekrarlayan şişmeleri, Ağrısı
  • Baş ağrıları
  • Bel ağrıları( fıtık, kireçlenme)
  • Boyun ağrıları (fıtık, kireçlenme)
  • Sırt ağrıları (fıtık, kireçlenme)
  • Topuk dikeni
  • Ayak bileği, el bileği burkulmaları sonrası geçmeyen ağrılar
  • Skolyozda yardımcı
  • Diz ağrıları (kondromalazi, kireçlenme, menisküs)
  • Tenisçi ve golfçü dirseği
  • Karpal Tünel Sendromu

NÖRO-PROLOTERAPİ

Nöro-proloterapi nedir?

Nöro-proloterapi; nöropatik kaynaklı ağrıların tedavisi için geliştirilmiş yeni bir rejeneratif tıp yöntemidir. Nöro-proloterapi bir çok kas iskelet sistemi kaynaklı ağrılarda, nöropatik ağrılarda ve farklı ağrı sendromlarının tedavisinde kullanılır. Nöro-proloterapi nörofasial proloterapi, subkuten (ciltaltı) proloterapi olarakta adlandırılır. Nöro-proloterapide nispeten düşük konsantrasyonlu dextroz solüsyonu derinin hemen altına zedelenmiş sinir dokularının ve diğer yumuşak dokuların rejenerasyonu ve tedavisi için uygulanır.

Nöro-proloterapi nasıl etki eder?

Sebebi ne olursa olsun doku hasarı oluştuğu zaman, ortama proinlamatuar maddeler (bradikin, prostaglandin gibi) salınır, bu maddeler sinirler üzerinde bulunan kapsaizin reseptörlerini aktifleştirir. Sinirlerdeki bu kanallar açıldığı zaman sinirler enflamasyona sebep olan maddeler (P maddesi, kalsitonin geniyle ilişkili peptit) salgılar. Sonuç olarak yumuşak doku şişliğine sebep olan, kan damarlarından sızmalar olur, dokunun ağrı eşiği düşer ve ağrı ortaya çıkar. Nöro-proloterapi kapsaizin reseptörlerini inhibe ederek bu zinciri kırar ve sinir fonksiyonlarını restore eder.

Nöro-proloterapinin geleneksel proloterapiden farkı nedir?

Nör-prolotarapi le geleneksel proloterapi arasında bazı farklar ve benzerlikler vardır. Her ikisinde de amaç; doku iyileşmesi, ağrının giderilmesi ve eklem fonksiyonlarının restore edilmesidir. Ancak kullanılan dextroz çözeltisinin yoğunluğu ve enjeksiyon teknikleri farklıdır, Geleneksel proloterapide daha yoğun dextroz çözeltisi daha derin dokular olan tendon, ligamentlerin kemiğe yapışma yerlerine ve periost gibi dokulara enjekte edilir. Nöro- proloterapide daha az yoğun çözeltiler, ciltaltında bulunan sinirlerin çıkış yerlerine enjekte edilir. Geleneksel proloterapide tendon ve ligamenlere yapılan enjeksiyon bu dokularda bir enflamasyon yaparak bu dokuların sertleşmesineni ve güçlenmesini sağlar,

Nöro-proloterapide enjeksiyon sıvısı olarak ne kullanılır?

Nöroproloterapi solüsyonu %5 lik dextrozdur.

Nöroproloterapi ağrılı bir tedavi midir?

Nöro-proloterapi genellikle çok iyi tolere edilir. Çoğu hastada enjeksiyon solüsyonunun içine local anestezi ilave etmeye gerek yoktur. Enjeksiyon derinin hemen altına ince ve özel enjektörlerle yapılır. Çok sayıda enjeksiyon ciltaltı sinirlerinin dağılım alanlarına yapılır. Bazı noktalara yapılan enjeksiyonlar biraz ağrılı olabilir, bu durumda soğutucu spray kullanmak gerekebilir.

Bir nöro- proloterapi uygulamasında sonra neler hissedilir?

Çoğu hasta ilk enjeksiyondan sonra ağrılarında azalma hisseder. Başlangıçtaki analjezik etki birkaç saat ya da bir gün kadar sürebilir. Doku iyileşmesi arttıkça iyilik hali oluşur ağrı azalır. Genelde her uygulama seansında ağrılarda %20 lik bir azalma olur. Hasta yüzde 20 iyileşme bildirmezse tedaviye devam edilmesi tavsiye edilmez.

Toplam tedavi süresi ne kadardır?

Her hasta ve hastalığa göre farklılıklar göstermekle birlikte, 5-8 seanslık tedavi süresi genellikle yeterlidir. Ancak doku hasarı fazla ise tedavi süresi uzatılabilir. Seans aralıkları genelde 2-4 haftadır.

Nöro-proloterapi güvenli midir?

Tecrübeli ve yetki sertifikalı bir hekim tarafından yapılan nöro-proloterapide riskler azdır. Kullanılan Dekstroz son derece güvenlidir, allerji yapma riskleri yoktur. Enjeksiyon esnasında çok az olsa da bir acı hissedilmesi mümkündür. Enjeksiyon bölgesinde kanamalar, morarma, enjeksiyon yerinde bazen bir kaç gün süren ağrılar olabilir.

Nöro-proloterapi hangi hastalıkların tedavisinde kullanılır?

  • Migren ve baş ağrıları
  • Boyun ve bel ağrıları
  • Kas ağrıları
  • Siyatik ağrısı
  • Eklem ağrıları
  • Osteoartirit
  • Genital bölge ağrıları
  • Aşil tendiniti
  • Karpal tünel sendromu
  • Tenisçi dirseği
  • Post-herpetik nevralji
  • Çene kemiği ağrılarıi
  • Fibromyalji (Homeopati desteği ile)
  • Ameliyatlardan umudunu kesmiş hastalarda

PRP

PRP- KENDİ KANINIZDAN GELEN ŞİFA

PRP ya da trombosit bakımından zengin plazma tedavisi, kişinin kendisinden alınan kanın çeşitli işlemlerden geçirilerek vücutta tedavisi planlanan dokulara enjeksiyonu şeklinde uygulanan tedavi yöntemidir. Saç dökülmesi ve cilt gençleştirme gibi estetik sorunlara yönelik yapılabileceği gibi yaralı tendonların, bağların, kasların ve eklemlerin iyileşmesini hızlandırmak için de kullanır.

PRP nedir?

PRP, İngilizcede ‘Platelet Rich Plasma’ ifadesindeki kelimelerin baş harflerinden oluşan ve kişinin kendi kanından elde edilen maddenin enjeksiyonu ile yapılan tedavi şeklidir. Enjekte edilen madde platelet bakımından zenginleştirilmiş plazmadır. Plazma, kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan ve platelet adı verilen özel hücreler veya başka faktör ve proteinler içeren bir kan bileşenidir. Plazma ayrıca hücre büyümesini destekleyen çeşitli proteinler de içerir. Araştırmacılar, plazmayı kandan izole ederek ve konsantre ederek platelet hücreleri bakımından daha zengin bir plazma olan PRP adlı kan bileşenini elde etmiştir.

PRP’nin zarar görmüş dokulara enjekte edilmesi vücutta yeni, sağlıklı hücrelerin büyümesini teşvik eder. PRP’nin hasarlı dokudaki iyileşmeyi desteklediği de düşünülür. Doku büyüme faktörleri, hazırlanan konsantre enjeksiyon maddesinde daha yoğun olduğu için, vücut dokularındaki iyileşme hızlanır.

PRP tedavisi nasıl yapılır?

Tamamlanması yaklaşık 30-40 dakika süren PRP terapisi, hastanın kanının bir tüpte toplanmasıyla başlar. Trombosit bakımından zengin plazma, tam kanın diğer bileşenlerinden santrifüj yöntemi ile ayrılarak kullanılır. Çünkü trombositler, yaralı dokuları onarmak için gerekli olan büyüme faktörleri için doğal bir rezervuar görevi görür. Trombositlerin salgıladığı büyüme faktörleri, kolajen üretimini ve tendon kök hücrelerinde gen ve protein ekspresyonunu artırarak doku iyileşmesini uyarır. Bu büyüme faktörleri ayrıca kan akımını hızlandırır ve kıkırdakların daha sert ve esnek hale gelmesini sağlar.

PRP enjeksiyonları farklı şekillerde yapılabilir. Örneğin saç dökülmesi için kafa derisine enjeksiyon yapılmadan önce gerekli görülürse lokal bir uyuşturucu solüsyonu olan lidokain uygulanır. Bunun için tedavi seansına biraz erken gelinmesi gerekebilir. Genellikle enjeksiyona bağlı ağrıyı azaltmak için PRP ile bir lokal anestezik ilaç karıştırılır. Bazen cerrahi işlemle birlikte PRP enjeksiyonu yapılabilir.

PRP nasıl uygulanır?

PRP enjeksiyonları bu alanda eğitim almış uzman doktorlar tarafından uygulanır. İşlem birbirini takip eden çeşitli basamaklarda gerçekleştirilir. PRP uygulaması sırasında izlenen yol şu şekildedir;

Öncelikle enjekte edilecek PRP’yi hazırlamak için sağlık uzmanı tarafından hastadan bir miktar kan alınır. Alınan kan miktarı PRP’nin nereye enjekte edileceğine bağlıdır. Örneğin, saç dökülmesine yönelik kafa derisine yapılacak enjeksiyon için alınan kan miktarı yaklaşık olarak 20 mililitredir.

Steril şartlarda tüp içine alınan kan örneği bir santrifüj cihazına yerleştirilir. Santrifüj cihazı, çok hızlı bir şekilde dönen ve kan bileşenlerinin ayrışmasını sağlayan bir makinedir. Ayırma işlemi yaklaşık 15 dakika sürer. Bu işlem trombositleri diğer kan bileşenlerinden ayırır.

Daha sonra bileşenlerine ayrılmış plazma etkilenen bölgeye enjeksiyon için hazır hale getirilir. İşlemle konsantre trombosit içeren plazma elde edilir.

Tendon gibi enjeksiyon yapılması planlanan alanları belirlemek için ultrason gibi görüntüleme yöntemleri kullanılır.

Enjeksiyon alanı belirlendikten sonra hazırlanan PRP etkilenen bölgeye enjekte edilir.

Enjeksiyon, normal kandan 5 ila 10 kat daha fazla miktarda trombosit konsantrasyonu içerdiğinden PRP’nin iyileşmeye hızlandırıcı yönde etki ettiği düşünülür. Kanın alınmasından işlemin tamamlanmasına kadar geçen süre genellikle yarım saat gibi bir zaman dilimi kapsar.

PRP neden uygulanır?

PRP iyileşmeyi hızlandırmak ve iltihaplanmayı azaltmak için kullanılır. Saç büyümesini teşvik etme, cilt gençleştirme, yumuşak doku iyileşmesini hızlandırma gibi çeşitli nedenlerden dolayı trombosit bakımından zengin plazma terapisi veya PRP enjeksiyonları kullanılabilir. Trombosit aktivasyonu, vücudun doğal iyileşme sürecinde önemli bir rol oynar ve PRP ile bol miktarda trombosit hedef bölgeye enjekte edilir.

Kişinin kendi kanından elde edilen maddeyle uygulandığından ciddi yan etkilere neden olmaması PRP’nin uygulanabilirliğini artırır. Bununla birlikte yapılan bilimsel araştırmalara göre, henüz yeni bir tedavi yöntemi olması nedeniyle, PRP’nin sağladığı faydalar kesin olarak kanıtlanamamıştır.

PRP kullanım alanları nelerdir?

Bir dizi durum ve rahatsızlığın tedavisinde PRP enjeksiyonları kullanılır. PRP’nin en sık tercih edildiği alanlar arasında şunlar sayılabilir;

Saç dökülmesi: Saç büyümesini teşvik etmek ve saç dökülmesini önlemek için kafa derisine PRP enjeksiyonları yapılabilir. Yapılan araştırmalara göre, PRP enjeksiyonlarının, erkek tipi kellik olarak da bilinen androjenik alopesi tedavisinde etkili olduğu gösterilmiştir. Özellikle erkeklerde görülen genetik kökenli saç dökülmelerinde yüz güldürücü sonuçlar elde edilebilir. PRP, saç mezoterapisi ile kombine edilerek de uygulanabilir.

Tendon yaralanmaları: Kasları kemiğe bağlayan sert, kalın doku bantlarına tendon denir. Genellikle tendonların yaralanma sonrası iyileşmeleri yavaştır. Tenisçi dirseği, ayak bileğinde aşil tendiniti veya dizdeki patellar tendonda ağrı ya da iltihap gibi kronik tendon problemlerini tedavi etmek için PRP enjeksiyonları kullanılabilir.

Ameliyat sonrası onarım: Bazen ameliyattan sonra omuzdaki rotator manşet tendonu gibi yırtık bir tendonu veya ligamentleri onarmak için PRP enjeksiyonları kullanılır.

Osteoartrit (Kireçlenme): PRP osteoartriti olan hastaların diz, kalça gibi eklemlerine enjekte edilir. Yapılan az sayıda çalışmaya göre PRP enjeksiyonlarının osteoartrit tedavisinde hyaluronik asit enjeksiyonlarından daha etkili olduğu saptanmıştır.

Cilt Gençleştirme: Yaşın ilerlemesi ve çevresel faktörlerin etkisiyle ciltte ortaya çıkan yaşlanma belirtileri için PRP enjeksiyonları kullanılabilir. Uygulama ile cilt elastikiyetinde artma, kırışıklıklarda azalma gibi olumlu etkiler gözlemlenebilir. Ciltteki yara izlerinden kurtulmak için de PRP tercih edilebilir.

PRP, çok yeni bir tedavi yöntemi olduğundan etkinliği henüz tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır.

PRP’nin olası yan etkileri nelerdir?

PRP, cilde uygulanan enjeksiyon nedeniyle potansiyel yan etkilere sahiptir. PRP, doğrudan vücuttan alınan maddeleri içerdiği için, alerjik reaksion kortizon veya hyaluronik asit gibi diğer ilaçların enjekte edilmesiyle oluşan alerjik reaksiyon riskine göre daha azdır. Ancak, aşağıdakiler dahil enjeksiyonun kendisinden kaynaklanan çeşitli riskler vardır:

Enfeksiyon

Sinir yaralanmaları

Enjeksiyon bölgesinde ağrı

Kanama

Doku hasarı

Hastaların çoğunluğu işlemden hemen sonra günlük aktivitelere dönebilir.

PRP enjeksiyonları için iyileşme süresi ne kadardır?

Yaralanmanın ardından ilgili bölgeye PRP enjeksiyonu yapıldığında doktor tarafından etkilenen bölgenin dinlendirilmesi önerilebilir. Bununla birlikte, istirahat önerisi daha ziyade yaralanmanın derecesi ile ilgilidir. Çoğu insan yaralanmadan bağımsız olarak PRP enjeksiyonlarını takiben hemen günlük aktivitelerine devam edebilir.

PRP enjeksiyonları yapıldıktan sonra hemen bir fark gözlenmez, çünkü öncelikle büyüme faktörlerinin aktive olarak devreye girmesi gerekir. Bu nedenle, uygulamadan sonraki birkaç hafta veya ay içerisinde yaralanan bölgenin daha hızlı iyileştiği veya kafa derisinde beklenenden daha fazla saç çıktığı fark edilebilir.

PRP tedavisi kaç seansta tamamlanır?

Artrit veya kronik tendinit tedavisi için çoğu hastada 2-3 seanslık PRP tedavisine ihtiyaç duyulur. Akut kas yaralanmalarında sıklıkla 1-2 seans yeterli olur. Yaş ihtiyaç duyulan seans miktarını belirleyen önemli bir faktördür. Çünkü yaşlandıkça vücuttaki kök hücre sayısı azalacağı için tedavi için daha fazla seansa ihtiyaç duyulabilir.

PRP seansları genellikle 2 hafta aralıklarla uygulanır. Kişinin ihtiyacına ve hastalığına göre ortalama 3-8 seans olacak şekilde planlanır. Saç dökülmesi ve cilt gençleştirme için mezoterapi ile kombine edilebilir. Seanslar tamamlandıktan sonra yılda 1-2 kez olmak üzere enjeksiyonlara devam edilebilir.

BEL FITIĞI, DİZ AĞRISI ve PROLOTERAPİ TEDAVİSİ

PROLOTERAPİ ÖNCESİNDE ve SONRASINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Özellikle ilk 3 gün, Asla ağrı kesicilerden (apranax, majezik, voltaren, etol, melox vs. gibi) almayınız.

Antienflamatuar etkisi olan bu ağrı kesiciler PROLOTERAPİ nin etkisini ortadan kaldırır. Çok ağrınız olursa size reçete edeceğimiz antienflamatuar etkisi olmayan parasetamol grubu ağrı kesiciler (Parol, minoset vs) alabilirsiniz.

PROLOTERAPİ uygulandıktan sonra tedavi uygulanan bölgeye ilk 3 gün 3 saatte bir 20 dakika sıcak uygulama yapınız. Bu uygulama PROLOTERAPİ den göreceğiniz faydayı artırır (bunu eczanelerden alacağınız sıcak su torbalarıyla yapabilirsiniz. Şeker hastaları ya da duyuları azalan yaşlı hastalar sıcak uygulama sırasında hissetmediklerinden ciltlerinde yanık oluşabilir, buna dikkat ediniz).

Kan Sulandırıcı ilaç kullanıyorsanız, Kalp Doktorunuza danışarak ilacınızı 5 gün süreyle keserek Proloterapi Enjeksiyonu yaptırabilirsiniz.

TEDAVİNİN ETKİSİNİ ARTIRAN DURUMLAR

Size öğretilen egzersizleri mutlaka düzenli yapınız (özellikle germe egzersizleri). Egzersiz yaparken sizde ağrı ve yorgunluk oluşturduğu sınıra kadar yapınız.

PROLOTERAPİ sırasında size reçete edeceğimiz gıda takviyelerini almanız tedavinize olumlu katkı sağlar. Bunlar; Glukozamin kompleksi, Tip 2 Kollajen, C vitamini, Omega 3, Yumurta Kabuğu zarı içerikli takviyeler’ dir. Günde en az 3 litre su içilmelidir.

Basit karbonhidratları hayatınızdan çıkarın ya da azaltın. (şeker, undan yapılan mamüller ekmek, poğaça, simit, kek, börek, tatlılar vs gibi). Özellikle akşam 18.00’den sonra karbonhidrat yemeyiniz.

Mineral, vitamin ve proteinden zengin beslenin. Bol sebze yiyin, sebzeleri özellikle çiğ olarak tüketmeye gayret edin ( domates, biber, maydanoz, dereotu, nane, tere, turp, soğan, sarımsak vs). Her gün bol ev yoğurdu tüketin.

PROLOTERAPİ den sonra ilk 3 gün ağrınız artabilir. Bu vücudunuzun tedaviye yanıt verdiğini gösterir, iyiye işarettir. Bu ağrılar azalarak 10 güne kadar uzayabilir. Unutmayınız ki PROLOTERAPİ direk ağrı kesici bir yöntem değildir, ağrılı bölgedeki hasarı tedavi ederek ağrıların doğal ve kalıcı olarak azalmasını ya da tamamen ortadan kalkmasını sağlayan bir tedavi yöntemidir.


 PROLOTERAPİ NEDİR?

Proloterapi; çoğunlukla yüksek yoğunlukta dekstroz solüsyonu enjeksiyonu yoluyla kronik kas-iskelet sistemi ağrılarının (diz, bel, dirsek) tedavisini hedefler. Esası vucüdün kendini yenileme mekanızmasının çalıştırılmasına dayanır.
 

PROLOTERAPİ HAKKINDA BİLGİLER

Proloterapi günümüz tıbbi gibi sonucu değil sebebi tedavi ettiği için bel ağrısı, bel fıtığı, çeşitli bölgelerde kireçlenme, boyun ağrısı, boyun fıtığı, sırt ağrısı, migren, kas omurga iskelet sistemi kaynaklı ağrı şikayeti olan hastaların büyük çoğunluğunda  etkili bir tedavi sağlar.

Proloterapi kısaca; insan vücudunun tamir sistemini uyararak vücutdaki ağrılı, zayıf ve işlevini kaybetmiş bölgenin tekrar eski haline dönmesini sağlayan ve doğal solüsyon içeren enjeksiyon kullanılarak uygulanan bir tedavi metodudur. Proloterapi tedavisi sürecinde vücudumuzun bağışıklık sisteminin önemli bir yeri vardır.

PROLOTERAPİ NEDİR? Proloterapi zayıflamış, aşınmış, yıpranmış, hasarlanmış, gevşemiş ve gücünü kaybetmiş tendon, bağ ve eklemlere doku yenileyici ve tahriş edici bir dekstroz enjeksiyonu ile bu dokularda yenilenme ve genç hücre çoğalması sağlnarak bu dokuların yenilenmesini ve eski gücüne kavuşmasını sağlar.
PROLOTERAPİ  HASTAYI AMELİYATDAN KURTARACAK SEÇENEK OLABİLİR
Eğer bel ağrınız, bel fıtığınız, boyun ağrınız, kalça-omuz-diz kireçlemeniz, tenisçi dirseğiniz, donuk omuz sendromunuz varsa proloterapi tedavisi için sebebe yönelik ve sizi ameliyat olmaktan kurtaracak bir seçenek olabilir.  

PROLOTERAPİ HANGİ HASTALIKLARI TEDAVİ EDER?

  • Tendinit (Tendon ve ligamentlerde)
  • İyileşmeyen kronik ağrılar
  • Eklem kireçlenmeleri, aşınması
  • Kas ve tendonların tekrarlayan şişmeleri, Ağrısı
  • Baş ağrıları
  • Bel ağrıları( fıtık, kireçlenme)
  • Boyun ağrıları (fıtık, kireçlenme)
  • Sırt ağrıları (fıtık, kireçlenme)
  • Topuk dikeni
  • Ayak bileği, el bileği burkulmaları sonrası geçmeyen ağrılar
  • Skolyozda yardımcı
  • Diz ağrıları (kondromalazi, kireçlenme, menisküs)
  • Tenisçi dirseği
  • Karpal Tünel Sendromu
  • Donuk omuz
  • Kuyruk sokumu ağrısı

NÖRO-PROLOTERAPİ

Nöro-proloterapi nedir?

Nöro-proloterapi; nöropatik kaynaklı ağrıların tedavisi için geliştirilmiş yeni bir rejeneratif tıp yöntemidir. Nöro-proloterapi bir çok kas iskelet sistemi kaynaklı ağrılarda, nöropatik ağrılarda ve farklı ağrı sendromlarının tedavisinde kullanılır. Nöro-proloterapi subkutan (ciltaltı) proloterapi olarakta adlandırılır. Nöro-proloterapide nispeten düşük konsantrasyonlu dextroz solüsyonu derinin hemen altına zedelenmiş sinir dokularının ve diğer yumuşak dokuların rejenerasyonu ile tedavisi için uygulanır.

Nöro-proloterapi nasıl etki eder?

Sebebi ne olursa olsun doku hasarı oluştuğu zaman, ortama proinlamatuar maddeler (bradikin, prostaglandin gibi) salınır, bu maddeler sinirler üzerinde bulunan kapsaizin reseptörlerini aktifleştirir. Sinirlerdeki bu kanallar açıldığı zaman sinirler enflamasyona sebep olan maddeler (P maddesi, kalsitonin geniyle ilişkili peptit) salgılar. Sonuç olarak yumuşak doku şişliğine sebep olan, kan damarlarından sızmalar olur, dokunun ağrı eşiği düşer ve ağrı ortaya çıkar. Nöro-proloterapi kapsaizin reseptörlerini inhibe ederek bu zinciri kırar ve sinir fonksiyonlarını restore eder.

Nöro-proloterapinin geleneksel proloterapiden farkı nedir?

Nör-prolotarapi le geleneksel proloterapi arasında bazı farklar ve benzerlikler vardır. Her ikisinde de amaç; doku iyileşmesi, ağrının giderilmesi ve eklem fonksiyonlarının restore edilmesidir. Ancak kullanılan dextroz çözeltisinin yoğunluğu ve enjeksiyon teknikleri farklıdır,

Nöro-proloterapide enjeksiyon sıvısı olarak ne kullanılır?

Nöroproloterapi solüsyonu %5 lik dextrozdur.

Nöro-proloterapi ağrılı bir tedavi midir?

Nöro-proloterapi genellikle çok iyi tolere edilir. Çok az ağrı hissedilir.

Bir nöro- proloterapi uygulamasında sonra neler hissedilir?

Çoğu hasta ilk enjeksiyondan sonra ağrılarında azalma hisseder. Başlangıçtaki analjezik etki birkaç saat ya da bir gün kadar sürebilir. Doku iyileşmesi arttıkça hastalık ağrıları azalır. Genelde her uygulama seansında ağrılarda %20 lik bir azalma olur. Bu nokta ödemlidir. Hasta yüzde 20 iyileşme bildirmezse tedaviye devam edilmesi tavsiye edilmez.

Toplam tedavi süresi ne kadardır?

Her hasta ve hastalığa göre farklılıklar göstermekle birlikte, 5-8 seanslık tedavi süresi genellikle yeterlidir. Seans aralıkları genelde 2-4 haftadır.

Nöro-proloterapi hangi hastalıkların tedavisinde kullanılır?

  • Migren ve baş ağrıları
  • Boyun ve bel ağrıları
  • Kas ağrıları
  • Siyatik ağrısı
  • Eklem ağrıları
  • Osteoartirit
  • Genital bölge ağrıları
  • Aşil tendiniti
  • Karpal tünel sendromu
  • Tenisçi dirseği
  • Post-herpetik nevralji
  • Çene kemiği ağrılarıi
  • Fibromyalji (Homeopati desteği ile)
  • Ameliyatlardan umudunu kesmiş hastalarda

Bel Fıtığının tedavisinde Sülük ve koyun yününün özel bir şekilde kullanımıda önemli derecede fayda sağlar.


TOPUK DİKENİ

Topuk Dikeninde Yüz Güldüren Yeni Nesil Tedaviler – Plantar Fasiit Tedavisi

Uzm. Dr. Pınar KOÇYIĞIT  İletişim & Randevu: 0(505)8334340

Topuk Dikeni’ne Neden Olan Faktörler; Topuk Dikeni neden olur?

Uzun süre ayakta durmak
Ani ve hızlı olarak birden koşup-zıplamak(tekrarlayan bir şekilde)
Topuklu ayakkabı uzun süre kullanmak
Yanlış ayakkabı kullanımı(çok dar ve ayak parmaklarını sıkan ayakkabılar)
Fazla kilolu ve obez olmak
Düz tabanlık ve ayak kavsinin çok yüksek olması
Çok uzun yürüyüşler yapmak
Aşil tendonunda gerginlik oluşması
Yaşlanmaya bağlı olarak ayak tabanındaki fibröz bandın esnekliğini kaybetmesi gibi nedenleri sıralayabiliriz.

Çok şiddetli olmayan ağrılarda ağrı kesiciler, fizik tedavi,egzersiz ve germe hareketleri faydalı olmaktadır. Ancak bu tedaviler daha şiddetli olan ağrılarda çok etkili olmamaktadırlar. Topuk bölgesine yapılan steroid enjeksiyonu ise, kısa süreli olarak ağrıyı giderse de zamanla ağrı tekrar oluşmakta ve STEROİDE bağlı olarak plantar fasia bağlarında zayıflık oluşacağı için durum bir süre sonra daha da KÖTÜLEŞMEKTEDİR.

Peki topuk dikeni tedavisinde tam anlamıyla çözüm olacak bir tedavi yöntemi mevcut mudur?

TOPUK DİKENİNDE TAMAMLAYICI TEDAVİLER; Topuk Dikeni Neden Olur ?

Topuk Dikenine Neler iyi Gelir


PROLOTERAPI;
Topuk dikeni tedavisinde öncelikli olarak Proloterapi yöntemini uygulamaktayız. Topuk dikeni rahatsızlığının ana nedeni plantar fasyada oluşan gerginlik ve hasar olduğu için plantar fasyanın tamir edilmesi ve eski durumuna getirilmesi kalıcı bir sonuç verecektir. Proloterapi ile plantar fasyanın yapışma yerleri olan topuk bölgesine,ayak parmaklarının bulunduğu bölgeye ve plantar fasyanın gövdesine uygulanan PRP-CGF veya dextroz enjeksiyonlarıyla oluşan kontrollü inflamasyon(enjektör yardımıyla) sonucunda bu bölgede kanlanma artmakta, fibroblast ve makrofaj gibi kollajen sentezleyen hücreler bu bölgeye sevk edilerek buradaki hasarlanmış bağların tamiri mümkün olmaktadır. Plantar fasya eski gücüne ve esnekliğine kavuştuğunda ise ağrı da kendiliğinden kaybolmaktadır. Yani proloterapi ile sadece ağrıyı değil ağrıya neden olan durumu tedavi ettiğimiz için kalıcı bir tedavi de sağlamış oluyoruz.

DİĞER TEDAVİLERLE DESTEK
Yine Topuk Dikeni ağrısında çeşitli uçucu yağların ağrı kesici özelliğinden yararlandığımız Aromaterapi yöntemi de yardımcı olmaktadır. Bir başka tedavi yöntemimiz ise Homeopati (benzeri benzerle tedavi etme sanatı olarak adlandırılır) … Tek başına da tedavide etkili olan Homeopati de ayrıntılı olarak hasta sorgulanarak kişiye özel tedavi oluşturulur. Tedavilere yardımcı olarak sorunun ana nedenlerinden biri olan Postür bozukluğunu düzeltmek amacıyla ,Dr Marignan ın keşfi Neurostab tabanlığı da uyguladığımız tedavi yöntemlerindendir.

Topuk dikeninde Proloterapi uygulaması yanında bu rahatsızlığın konforlu bir şekilde atlatılması için Topuk dikeni için özel üretilmiş terlik kullanımını öneririz.

Dr. Pınar KOÇYİĞİT

Akupunktur

Akupunktur

Akupunktur, Çin’de 5 bin yıldan fazla geçmişi olan, vücutta belirlenmiş 600’den fazla akupunktur noktalasına özel, tek kullanımlık, steril paslanmaz çelik iğne batırılarak ve kimi zaman bir vidanın dönme hareketi gibi oynatılması ile uygulanan bilimsel olarak kanıtlanmış bir tedavi yöntemidir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından endikasyon alanları belirlenerek Birleşik Devletler ve Avrupa başta olmak üzere Dünya da yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir.

Ülkemizde akupunktur özellikle zayıflama ve sigara bağımlılığından kurtulma yöntemi olarak bilinse de aslında tüm dünyada yaygın olarak bedendeki enerjinin iğneler yardımıyla dengelenmesiyle bir çok hastalık tedavi edilebilmektedir. Özellikle bazı Avrupa ülkelerinde Homeopati, Akupunktur gibi bazı yöntemler sıklıkla kullanılmaktadır.

Akupunktur yardımıyla bedenin kendi iyileştirici gücüyle ilaçsız bir sağlık kazanımı mümkündür.

Akupunktur tedavileri arasında;

Baş Ağrıları – Migren,
Boyun ve Bel Ağrıları,
Tüp Bebek Tedavileri,
Adet Sancıları,
Uzun Süren Kabızlık
İltihaplı Bağırsak Hastalığı: Uzun süren ishal,
Kas ve Vücut Ağrıları,
Ruhsal Çöküntü
Obeziteden kurtulma ve Zayıflama,
Bağımlılık tedavisi (sigara – alkol)
Migren Ağrıları ve Migrenin Tedavisi
Fibromiyalji

Bir akupunktur seansı (klasik iğnelerle) en az 15 dakika sürer.

Akupunktur İğnesi Acı Veren Bir Uygulama Değildir !

Endişe edilecek bir acı, sızı veren bir uygulama olmayıp tam aksine rahatlatarak gevşetecek bir uygulamadır. İğneleri hissedilmeyecek incelikte ve sterildir.

Akupunktur hangi tür hastalıklarda kullanılır?

Akupunktur özellikle ağrılı durumlar olmak üzere bir çok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Eklem ağrıları, kas ağrıları, migren ve hatta menstriasyon ağrılarında etkilidir. Ayrıca mide ve barsak şikayetleri, yüz felci, bulantı ve sinüzitte bile akupunktur tedavisine başvurulabilir.

Akupunktur bana yardımcı olabilir mi?

Akupunktur tedavisi yaptıranların dörtte üçünün (%75) şikayetleri tamamen geçmekte ya da büyük ölçüde azalmaktadır. Bununla birlikte, hastaların dörtte birinin tedaviden yarar görmeme ihtimali vardır. Ama en az 6-8 seanstan sonra bırakmaya karar verilmelidir.

Akupunktur Seanslarında Neler Yapılacak?

Doktorunuz, sizi muayene ederek, sorular sorarak ya da gerekirse bazı tetkikler sonucunda teşhisinizi koyacaktır. Ardından tedavi şekil ve süresini sizinle tartışarak planlayacaktır. Eğer akupunktur tedavisine karar verirseniz tedaviye geçilir. Genellikle ağrının bulunduğu bölgedeki akupunktur noktalarına, gerekirse de kol ve bacaktaki akupunktur noktalarına iğneler batırılır.

Uygun görülürse kulak akupunkturu, kupa tedavisi, elektro-akupunktur tedavisi, lazer veya moksa tedavisi eklenebilir.

Moxa

Moxa (Moksibüsyon)

Moksibüsyon, vücudun belirli noktalarına kurutulmuş pelinotu(Artemisia;pek çok viral enfeksiyona-COVİD, H1N1 dahil- ve parazitlere karşı etkin kullanılan Fitoterapödik, Homeopatik ilaç elde edilen bitki) yakılarak ısının hissedilmesi ve yakılan otun inhale edilmesi ile etkinlik bulan geleneksel bir Çin tıbbı terapisidir. Çin ve Japonya da geleneksel tıbbi uygulamalarında önemli bir rol oynar.

Akupunktur -Kupa Kombine

Bazı durumlarda Kupa ile beraber uygulanan Akupunktur beraber uygulanabilmektedir.

Akupunktur Kupa Kombine Uygulaması

Kaç Seans Uygulanır ?

Kişinin verdiği cevaba göre 15-16 seans kadar.

Akupunktur tedavisi sırasında vücutta organik bir değişiklik olur mu?

Evet; akupunktur iğnesi batırıldığı zaman, iğnenin yakınındaki bölgelerde, sinirler boyunca ya da beyinde değişik kimyasal maddeler salgılanmaktadır. İlaç tedavilerinde kullanılan vücudun kendi çarkı, ilaçların aksine her hangi bir yan etkiye neden olmadan, kullanılmakta ve tedavi sanal bir ortamda değil fizyolojik ve biyokimyasal düzeyde sağlanmaktadır. Akupunktur tedavisi sırasında; mide asit salgısında veya kan şekeri düzeyinde değişiklik oluşturulabilmekte ya da morfin benzeri endorfin gibi vucüdun kendi koruma sisteminde olan ağrı kesici maddeler salgılanmaktadır. Bunlar organik olaylardır.

Akupunktur Uygulama Alanları

Dünya Sağlık Örgütünün Kabul Ettiği Akupunktur uygulama alanları içerisinde en yaygın olarak kullanılan alanlar arasında;

Baş Ağrıları – Migren,
Boyun ve Bel Ağrıları,
Tüp Bebek Tedavileri,
Adet Sancıları,
Uzun Süren Kabızlık
İltihaplı Bağırsak Hastalığı: Uzun süren ishal,
Zayıflama, Sigara Bırakma
Kas ve Vücut Ağrıları,
Ruhsal Çöküntü – Depresyon gibi sık görülen hastalıkların yanında yüzlerce daha farklı hastalıklar için akupunktur tedavisi sayılmaktadır. Kliniğimizde Bu hastalıklar farklı Tamamlayıcı Tedavi Yöntemleri ile desteklenerek başarı sağlanır. Bunlar kişiye ve hastalığına özel olarak tespit edilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütünce Kabul Gören Akupunktur Tedavileri

Kas-iskelet Sistemi:
Disk Herniyasyonu  (Bel ve Boyu Fıtığı)
Siyatalji  (Siyatik)
Topuk Dikeni
Servikal Artoz (Boyun Kireçlenmesi)
Gonartroz  (Diz Kireçlenmesi)
Koksa Artroz (Kalça Eklemi kireçlenmesi)(*)
Omuz eklemi kireçlenmesi(*)
Kondromalazi Patella
Myofasyal Ağrı Sendromları
Tenisçi Dirseği
Karpal Tünel Sendromu
Çene Eklemi Ağrıları
Romatoid Artrit (Palyatif idame Tedavisi)
De Quervain Hastalığı
Kuyruk Sokumu Ağrısı
Psikojen Ağrılar
Tortikollis
Fonksiyonel skolyoz


Mide-Bağırsak Sistemi Hastalıkları, Akut ve Kronik Farenjit
Diş Çekimi Sonrası Ağrı
Gingivit  (Diş Eti iltihabı)
Çeşitli bölgelerde aft
Akut ve Kronik Gastrit
Akut ve Kronik Ülser (Palyatif idame Tedavisi)
Mide Hiperasiditesi
Kontipasyon  (Kabızlık)
İshal
Hıçkırık
Kolit
Ülseratif kolit
Safra Akımı Bozuklukları
Karaciğer Yağlanması
Bulantı, kusma

Ürogenital Hastalıklar

Enürezis Nocturna (Gece Altını Islatanlar)
İdrar Kesesi Hastalıkları (Sistit, Nörojenik Mesane, Kontraktil Mesane)
Prostat Sendromları
Renal Kolik (Böbrek Taşı Ağrısı)
Dismenore (Ağrılı Adet Görme)

Kalp ve Dolaşım Sistemi Hastalıkları

Yüksek Tansiyon

Yüksek Kolesterol

Hipertrigliseridemi
Ekstremitelerdeki Dolaşım Bozuklukları
Varis
Raynaud Sendromu
Lenfödem (Lenfa Drenaj Masajı Tedavisi)
Ateroskleroz (Damar Sertiği)

Psikiyatrik Hastalıklar,

Sigara Bağımlılığı,
Alkol Bağımlılığı,
Depresyon;
Baskı
Korku
Tikler
Kekemelik
Uykusuzluk (İnsomnia)

Konsantrasyon Bozukluğu
İştahsızlık
Psikojen Obezite (Şişmanlık)
Histeri
Gece Krampları, Kasılmaları, Bacak Ağrıları
İlaç Bağımlılığı (özel Şartlar)
Kronik Alkolizm (özel Şartlar)
Korkular ve Tikler
Kronik Yorgunluk Sendromu
Anoreksiya nervoza

Endokrinolojik Hastalıklar

Adet Düzensizliği, ağrıları
Tiroid Hormon Düzensizliği
Östrojen-Progesteron-ProlaktinHormon Düzensizliği
Diyabet (Sekonder hasarı onarıcı)
Selülit
İştahsızlık

Solunum Sistemi Hastalıkları

Astım
Akut ve Kronik Bronşit
Gribal Enfeksiyon
Allerjik Rinit
Akut ve Kronik Sinüzit
Ses Kısıklığı
Larenjit

Nörolojik Hastalıklar

Baş Ağrıları ve Migren
Periferik Nöropati
İnterkostal Nevralji
Fasial Paralizi
Trigeminal Nevralji

Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Tinnitus (Kulak çınlaması) (Boyun Kaynaklı)
Meniere Sendromu

Göz Hastalıkları

Allerjik Konjunktivit
Glokom (Göz Tansiyonu)

Cilt Hastalıkları

Akne
Ürtiker ve Allerjik Dermatid
Zona ve Sekeli
Egzema
Psöriazis (Sedef Hastalığı)
Sedef
Saç Dökülmesi

Nörolojik Hastalıklar

Baş Ağrıları ve Migren
Periferik Nöropati
İnterkostal Nevralji
Fasial Paralizi

Akupunktur ile Nasıl Kilo Verilir?

    ilk görüşme;

1-Doğu tıbbının farklı muayene usulleri ile kapsamlı bir muayene olunur. Burada isteğe bağlı olarak Homeopatik Muayne ve Yüz Okuma Teknikleri ile tüm sağlığınız ve sizi bekleyen hastalıklara bir keşif yapılabilir.

2-Aşırı Kilonuzun sebebi olan problemin nedenleri tespit edilir.

3- 10 seanslık Akupunktur uygulamasına başlanır.

4-Tüm vücudunuz ve Kulakta bulunan belli noktalara çok ince iğneler batırarak tüm vücut sistemlerinizi uyarılır. Kalıcı iğneler ile uzun bir kalıcılık sağlanabilir.

5-Kilo almanıza sebep olan düzensizlikler  için vücudunuz tüm enerji kanalarını açarak savaşmaya başlar.

6- Siz bu durumu terleyecek kadar sporla destekleyerek vücudunuzu yalnız bırakmazsınız. Bu durum nefes alışınızı değiştirerek mitokondrilerinizi ve çalıştıracaktır. Tüm hücreleriniz hızla yenilenmeye başlayacaktır. Tam bir iyilik halini oluşturmanın yoluna çıkmış olursunuz.

     Dengeli bir diyet ve egzersiz programı sizi bekliyor. Hepsini beraber planlıyoruz.

7-Bu programı uygularken Akupunktur,  tahmininizden daha çok yardımcınız olacak. Ancak akupunkturun tek başına bir çözüm olmadığını bilmek gerekir.

Etkin sonuç için adım adım zaman yayılmış programlanmış bir spor beslenmenin düzenlenmesi akupunktur ve mezoterapi uygulamaları beraber kesin sonucu getirecektir.

8- Belirli aşamalarında olmazsa olmaz detoks uygulamaları hekiminizin kontrolü ile yapılmalıdır. Detoks işleminde GAPS, Fitoterapi, Aromaterapi, Homeopati, Visseral Terapi, Ozon Tedavisi ile kombine uygulamalar yapılabilir.

Akupunktur ile Zayıflama

1- İştah ve acıkmayı azaltır, tokluk duygusunu artırır. Dil ve ağızda bir değişik rahatlık hisseder yeme isteğiniz azalır
2-Midede irritasyon, ekşime ve yanmayı önler, mide barsak sistemini rahatlatır.
3- Halsizlik ve bitkinliği önler, enerjik olmaya katkısı vardır.
4-Stresi azaltır, Gevşemeyi sağlar.
5-Metabolizmayı düzenleyici, hızlandırıcı rolü vardır.
Bunların hepsi bir araya gelince kilolu bir bireyi enerji kanalarını uyararak kilo vermeye hazırlar. Buna göre haftada bir yapılan

AKUPUNKTUR Seansı ile fazla kilolar azalır başlar. İdeal kiloya indikten sonra kişiler koruma tedavisi’ne alınır. 3 haftada bir kez manyetik bilye mıknatıslı toplu iğne başı büyüklüğünde aktif kömür, bitkisel tohumlarla(karanfil), daha özel materyalleri kulak akupunkturunda kalıcı kulak iğnelerine alternatif olarak hekim tarafından tercih edilebilmektedir.

Zayıflamada akupunktur tek başına tüm isteneni sağlamayabilir, çeşitli yöntemlerle de destekleyerek sağlıklı bir yaşam için kapıları aralamak gerekir.

Görsel Bir Hastaya ait değildir

Son yıllarda özellikle ülkemizde hastalıkların tedavisinde rutin yöntemlere yardımcı olarak tercih edilen ozon terapisi, oksijenin ‌tri atomik ve kararsız bir formu olan ozon (O3) kullanılarak uygulanır. Oksijen terapisi olarak da adlandırılan bu tedavi; deri hastalıklarından enfeksiyon hastalıklarına, parazitlerden virüslere karşı ve derin akne tedavilerinde, zayıflamada yağ tabakasını kırıcı olarak kozmetolojide birçok durumda hekimlerin önerileri doğrultusunda tedavi sürecine girmiştir.

Gözlemlediğim bilgiler ışığında Almanya ve Rusya’da çok sıklıkla başvurulan bir yöntem olup kullanımı da bir o kadar eskiye dayanmaktadır.

Ozon tedavisi nedir?

Oksijenli solunum yapan tüm canlılar için oksijen, hayati bir önem taşır. Oksijen, tıpta tedavi amacıyla iki farklı yöntemle kullanılabilir. Bunlardan ilki olan ‌normobarik oksijen, özellikle hastane kliniklerinde solunum güçlüğünün yaşandığı akut durumlar veya ‌KOAH hastası bireylerde kullanılan oksijen tedavisidir. İkincisi, yani ‌hiperbarik oksijen ise atmosferden çok daha yüksek bir basınç altında ve yüzde yüz oranında oksijen içeren ortamlarda uygulanan tedavi yöntemidir. Normalde havada yaklaşık olarak %21 oranında oksijen bulunur. Ozon terapisi esnasında yüksek basınç altında yüzde yüze kadar çıkarılan oksijen oranı sayesinde plazma içerisinde çözünen oksijen miktarı arttığından çevre dokulara ulaşan oksijen de artar. Bu sayede damar hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalığın tedavisinde kullanılır.

Ozon tedavisi hangi hastalıkların tedavisinde kullanılır?

Oksijen terapisi veya diğer adı ile ozon tedavisi, birçok hastalıkta yardımcı tedavi yöntemi olarak sıklıkla tercih edilmektedir. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir:

Dolaşım Bozuklukları

Ozon tedavisinin en sık kullanıldığı hastalık, dolaşım bozukluklarıdır. Diyabet hastası bireylerde görülen ayak bölgesinde uyuşma, karıncalanma, üşüme ve ağrı gibi rahatsız edici sorunlar hastalığın yol açtığı dolaşım bozukluğundan kaynaklanır. Bu hastalarda dolaşım bozukluğunun yol açtığı etkiler ‌hiperbarik oksijen tedavisi ile büyük oranda önlenebilmektedir.

Kanser

Kanser hastalarında tamamlayıcı tedavi olarak tercih edilebilen yöntemlerden bir tanesi ozon tedavisidir. Bağışıklık sisteminin ‌aktivasyonunu artıran ve kanserle savaşan hücrelerin üretimini destekleyen oksijen terapisi, vücudun genel direncine olumlu yönde katkı sağlayarak kanser tedavisine yardımcı olabilir. Aynı zamanda zindelik vermesi sebebiyle kemoterapinin olumsuz etkilerinin azaltılmasında da rol oynar. Burada dikkat edilmesi gereken husus Kanser hastası bu tür tedavileri ancak Modern tıp hizmetlerini aldığı hekiminin onayını alarak tedavi yapılmasına karar vermelidir.

Göz Hastalıkları

Yaşlılığa bağlı olarak damarların yapısında meydana gelen bozulmalar sonucu optik sinirler ve retinada hasarlar oluşur, bu da göz hastalıklarına sebebiyet verir. Bu gibi durumlarda uygulanan ozon tedavisi, dolaşımdaki aksaklıkların önüne geçilmesine yardımcı olur.

Bakteri ve Mantar Enfeksiyonları

Mantar ve bakterilerin üremesini engelleyici özelliği sebebiyle uzun süredir suların arıtılmasında kullanılan ozon, bu ajanların sebep olduğu hastalıkların tedavisinde de başarıyla uygulanmaktadır. Ayak bölgesinde oluşan mantar hastalığında oksijen tedavisi uygulanarak inatçı enfeksiyonların önüne geçilmesi mümkün olabilmektedir.

Yukarıda belirtilen hastalıkların haricinde oksijen terapisi; romatizma, artrit, yatak yaraları, kolit ve ‌proktitis gibi bağırsak enfeksiyonları, vurgun, ‌herpes ‌simplex ve ‌herpes ‌zoster virüslerinin sebep olduğu hastalıklar ve karaciğer ‌enflamasyonları gibi birçok hastalığın tedavisinde tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca ‌anti-aging olarak da bilinen yaşlanma karşıtı bazı terapilerde de ozondan yararlanmak mümkündür.

Ozon tedavisinin faydaları ve zararları nelerdir?

Ozon tedavisi, dokulara ulaşan oksijen miktarının büyük ölçüde arttırılmasını sağlaması sebebiyle tıbbın birçok farklı alanında tercih edilmektedir. Hekimin önerileri doğrultusunda uygulandığı takdirde rutin tıbbi tedavinin sonuçlarına herhangi bir etkisinin bulunmaması bu tedavi yönteminin en büyük artılarından bir tanesidir. Medikal ozon, uygun şekilde uygulandığı takdirde etkili, pratik, hızlı, tamamen güvenli ve ucuz bir tedavi türüdür.

Ozon terapisi uygulamasının yapıldığı ortamlarda oksijenin yanıcı bir element olduğu göz önünde bulundurularak gerekli önlemler alınmalıdır. Tedavinin en önemli riski akciğerlerde temiz hava ile kirli hava değişiminin yeterli oranda yapılamaması durumuna bağlı olarak kan plazmasında karbondioksit oranının artmasıdır.

Hipnoz

Hipnoz

Kesinlikle kontrol sizde…

Hipnoz; kişinin farklı bir bilinç durumu kazanarak algı, duygu, yetenek ve hayal gücünün değiştiği, hayatın içinde normalde de var olan çok özel  bir bilinç durumudur. İnsana verilmiş bir yetenektir ve yerinde, zamanında ve etkili kullanımda çok hızlı sonuç alınan bir uygulamadır. Dış dünyadan bize gelen beş duyumuzla algıladığımız verilerin işlenmesi hipnoz sayesinde değiştirilebilmektedir. Kaynağı değiştirmek çok zordur fakat kişinin bilgiyi alan kaynaktan bilgiyi tanıyan taşıyıcı reseptörleri hipnozla değiştirilebilir, bu reseptörlerin gelen bilgiyi  kişiyi rahatsız etmeyecek bir biçimde algılaması sağlanabilir.

 Terapide uygulanan hipnoz, televizyonlarda ya da videolardaki gibi gösteri amaçlı yapılan bayılıp ayılma şeklinde değildir. Gözü kapalı konuşma gibidir. Kendi iradeniz dışına çıkılması söz konusu değildir. Hipnoz hali, hayal kurduğumuz anlara veya uykuya dalmadan önceki hallerimize benzer. Hipnoz, kendinden geçme ve bayılma durumları değildir. Hipnoz halinden çıktığımızda, hipnoz halindeyken söylediklerimizi hatırlayabiliriz. Mutlu ve huzurlu bir hal alarak hipnoz hali son bulur.

        

                          HİPNOZ KİMLERE YAPILIR

Her türlü hastalıkta uygulanabilir. Hipnoz ile tüm hastalığınızın ortadan kaldırılabileceği idia edilmez. İyileşmeye destek olan, hızlandıran bir uygulamadır.

Hipnoz esasında pek çok tedavi yönteminin üst sırasında yer alır, en iyi tedavi yöntemlerinden birisidir. Genellikle hastalıkların zihinle ilişkisini kavrayabilmiş tüm bireyler Hipnoz tedavisini benimserler.

KİMLER HİPNOZ OLAMAZ

Zeka Seviyesi Düşük Olanlar
Bunama Evresinde Olanlar
Yaşı Oldukça İlerlemiş Olanlar (80 Yaş Üzeri)
Söylenileni Anlayamayanlar
Akli Dengesi Bozulmuş Olanlar                                                       

HOMEOPATİ NEDİR ?

       Homeopati, zıtlıklar teorisi üzerine kurulmuş klasik tıbbın aksine, benzerlikler teorisi üzerine kurulmuştur. Buradan yola çıkarak bedenin kendi doktorunun zaten var olduğunu düşünmek yanlış olmaz.  Homeopati bedenin doktorunun yinekendisi olması için bedene nasıl tedavi edeceğini öğretmesi şeklindedir. Bilinmesi gereken diğer bir önemli husus ise her bedenin hastalık etkenine farklı yanıt vermesidir. Bu nedenle her beden kensini iyileştiriken farklı davranır. Homeopat doktor bu farklılığı ortaya çıkarıp, bedenin kendisini doğru tedavi etmesini sağlar. Kullanılan ilaçlar tamamen zararsızdır ve klasik tıp ilaçları ile birlikte kullanılabilir. Homeopati hemen tüm rahatsızlıklar için kullanılabilir.

Homeopati, ‘benzeri benzer ile tedavi etme’ (similia similibus currentur) prensibine dayanır. Hastalık belirtileri aslında, hastalık ile savaşan vücutta meydana gelen değişikliklerdir. Klasik tıp bu belirtileri ortadan kaldırmaya çalışır; öksürüğü keser, ateşi düşürür, ağrıyı dindirir.. Homeopati ise belirtileri olduğu gibi ele alır, vücudun savunma sistemine dair işaretler olarak görür, bastırmaya çalışmaz ve hastalığın başka bir düzlemde olduğunu savunur

Samuel Hahnemann tarafından keşfedilen homeopati 19. yy’dan beri benzerlik kanununa uygun şekilde uygulanmaktadır. Bu durum sadece her homeopatın kendine has bir yöntem çizmesiyle sınırlı olmayıp, her hastalık durumunun da kendine has homeopatik yaklaşım gerektirmesi gerçeğini ortaya koymaktadır.

Akut vakalarda kişinin yapısal (kronik) ilacının haricinde yüksek seçicilikteki remedilere de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu akut vakalardaki remediler çoğu kez, kişinin fiziksel – duygusal –mental yapısından uzak teşhis edilmektedir.

                Homeopati Kişiye Özel ve Bütüncül Bir Tedavi Şeklidir ve

                    Tüm Hastalıklarda Rahatlıkla Kullanılabilir

Remedi; Homeopatik ilacın genel ismidir.

Herkesin DNA sarmalı kendine özgüdür ve bu sarmal kişinin fiziksel ve psişik özelliklerini belirler. Homeopatide her hasta için tamamıyla doğal maddelerden (bitkiler, mineraller, organik ürünler, doku ekstreleri..) tek bir ilaç (remedi) hazırlanır. Homeopatik remediler sağlıklı kişilerde hastalığa özgü belirtiler oluştururken, hastalarda iyileşme aracı olur. Her remedi, bireye özgü belirtiler bütününe etki eder, çünkü her insanın vücudu ve hastalığı kendisine özgü belirtiler gösterir(hastalık yoktur, hasta vardır). Remediler maddelerin enerji verici özelliklerinden faydalanarak vücuttaki uyum ve dengeyi tekrar sağlar, savunma ve iyileşme sistemlerini güçlendirir; bir başka deyişle kişinin ‘yaşama gücünü’ harekete geçirir. Remediler hastanın kendi gücüyle çalıştığı için yan etkisizdir; bebeklerde, hamilelerde ve yaşlılarda güvenle kullanılabilir. Homeopati hücre düzeyinde çalışır ve tüm bu etkileri ile iyi bir anamnez- tecrübe ile tüm hastalıklarda iyileşme görülebilir.

Doğal Hastalık – Doğal İyileşme

Homeopatide kullanılan Arnica, Veratrum, Lycopodium gibi bazı bitkiler Fitoterapi’de; belladona, kinin gibi bazı ilaç hammaddeleri klasik tıpta kullanılır. Homeopatik ilaçlar bu maddelerin enerjilerini açığa çıkaran ‘potansizasyon’ yöntemiyle hazırlanır. Bu ilaçlar ileri derecede sulandırılır ve mekanik enerjiye tabi tutulur.
Homeopatik ilaçların iyileştirme süreci, hastalıkların kendiliğinden iyileşme sürecine benzer. Önce kişide hastalığın bütün belirtileri görülür. Homeopatik ilaç alındıktan sonra hastalık belirtilerinde bir artış gözlemelenebilir (alevlenme, ilk kötüleşme) sonra tam bir iyilik hali gelir. Hastalıkta bir artış gözlenmesi panik oluşturmamalıdır. Homeopatiden her türlü fiziksel rahatsızlıkta, ciddi kronik hastalıklarda, ruhsal bozukluklarda faydalanılabilir.

PRP

CGF-CD34 ( KONSANTRE GROWTH FAKTÖR-KÖK HÜCRE)

Vücuttaki kan hücrelerinin tamamı hematopoetik kök hücrelerden oluşur. Kemik iliği kan hücrelerinin yapıldığı süngerimsi dokudur. Kök hücreler yeni hücreler oluşturmak için bölünmek üzere kemik iliğinde bulunurlar.
Kan, kem ikiliğinden geçerken dolaşıma katılacak kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri ve trombositleri toplar. Bu hücrelerin; çoğalma, kendini yenileme, farklılaşmış dokulara özgü hücreleri oluşturabilme, hasarlı dokuyu tamir etme özellikleri vardır. Lösemili hastalarda yapılan Nakil işlemleri bunlarla ilgilidir.
CGF-CD34; Kişinin kendisinden alınan kanın dört farklı devirde çalışan santrifüj işlemiyle bileşenlerine ayrılması işlemi sonucu, trombositleri, lökositleri, büyüme (growth) faktörlerini ve sitokinleri içeren tabakadır.

PRP (Platelet Rich Plasma): Trombositten Zengin Plazma anlamındadır. İyileştirici etkisi trombositlerin içindeki büyüme faktörlerine bağlıdır. Doku hasarlarında etkili olabilmesi için bazı yöntemlerle  aktive edilmesi ve büyüme faktörlerinin salınması gerekir. Aktive edilmeden verilen PRP nin hasarlı dokularda iyileştirici etkisi yoktur.

CGF (Concentrated Growth Factor): Konsantre edilmiş büyüme faktörleri anlamındadır.  Dokulara verildiğinde direk iyileştirici etki gösterir. Ayrıca kandan direkt verildiğinde dolaşımdaki kök hücrelerin 7 gün süreyle normalden daha fazla olmasını sağlar. Bir hücrenin yenilenme süresi de 7 gün olarak bilinir

Kök Hücre (CD34): Kan Dolaşımında çok az oranda kök hücre bulunur. Kök hücrelerin özelliği verildiği dokuda direk o doku hücrelerine dönüşmesidir. Bu sayede kıkırdak hücresi, sinir hücresi gibi normalde iyileşme şansı olmayan dokuların iyileşmesini sağlar.

           Kök hücre (CD34)ler ve Trombositler;
Dokuların iyileşmesinde, hücrelerin büyümesinde, çoğalma ve gençleşmesinde, hasarlı dokuların tamirinde ve doğal iyileşme süreçlerinin hızlandırılmasında rol oynayan büyüme faktörlerini(GCF) salgılar.
Dokularda herhangi bir hasar oluştuğunda kan trombositleri bu dokuya getirerek bir onarım süreci başlatır.
CGF uygulamanın amacı hasarlanmış dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek olandan daha çok sayıda trombositi vermektir. Böylece hasarlı doku onarımı daha hızlı ve daha güçlü gerçekleşir.
CGF-CD34 son yıllarda birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaya başlanmış yeni ve etkili bir tedavi şeklidir ve FDA onaylıdır.
Ağrıyı azaltıcı, ödemi çözücü, bakterilere karşı immün gücü arttırıcı tedavilerdir.

CGF-CD34 kullanım alanları oldukça geniştir.
Cilt, kas ve tendon, eklemiçi ,vücut boşlukları, her türlü yaralı ve hasarlı vücut bölgelerinde uygulanabilir.
                               

        Tedavi amaçlı kullanım alanları:

Akne- Sivilce ve Skarlar
Kronik Yorgunluk Sendromu
Boyun ve Bel Fıtıkları
Artrit ve Artrozlar
Diz Kireçlenmesi, Menüsküs Yırtığı, Çarpraz Bağlarda Kopmalar
Eklem Kıkırdak Bozuklukları
Diyabetik Yaralar, Diabetik Ayak
Dekübit Ülserleri Tendon ve Bağ Yaralanmaları
Herpes Zoster
Antiaging
Güzellik ve Estetik amaçlı uygulamalardır.


Lokal, damariçi veya ikisi birden kombine olarak uygulanabilir.
CGF-CD34 Uygulama sıklığı, kişiye göre ve kişinin tedaviye verdiği cevaba göre değişmekle birlikte ortalama 6-8 seanstır. Bazı kronik hastalıklarda uygulama sayısı 10 ve üzeri olabilir. Buna uygulamayı yapan hekim karar vermelidir.
Etki genellikle ilk enjeksiyondan sonra görülmeye başlanır.
CGF CD34 Enjeksiyonunda herhangi bir ilaç uygulanmayıp, sadece vücudun kendi iyileştirme potansiyeli kullanılır. Bu nedenle sonuçlar yavaş ama kalıcı olur.
15-30 gün yada 45-90 günde bir yapılacak 3-6 uygulama sonrası yılda 3-4 kez tekrarlanırsa tedavi etkisi daha kalıcı olur.