EPİGENETİK

Kanser aileden miras aldığımız genetik ve yaşamda edindiğimiz epigenetiğin doğru çalıştırılamaması nedeniyle oluşan DNA hasarlarının toplamı ile meydana gelen durdurulamaz hücre çoğalması ile tanımladığım bir hastalıktır. İlginç değil her organda bir kanser var, peki epigenetiğimiz bozuksa kanser olmuyorsak herşey yolunda mıdır ? Epigenetiğimiz ne kadar iyi tutarsak tutalım hasta veya kanser olmaz mıyız?

Epigenetiği Düzelten Ürünler ve Şematize Edilmiş Etkenler

  1. Cathechin; Yeşil çay, Çam Mazıları

2. Resveretrol: Üzüm ve çekirdegi, fındık kabuğu, asma yaprağı, 1 kadeh ev yapımı şarap

3. Lignanlar;   Keten tohumu, susam ve kaliteli tahin üstü yağ(oil pulling şeklinde ayda bir), çilek, kayısı

4. Sulforafan: Brokoli, lahana ( kırmızı, beyaz, kara, yer), karnabahar, bürüksel lahanası, pazı, turp çeşitleri, şalgam, hardal yeşillikleri, su teresi, yabani havuç.

5. Omega 3: Balıklar; Kaliteli somon, Sardalye , uskumru, morina gibi balıklar, soya fasulyesi, lahana, semizotu, ıspanak, ceviz, keten, ceviz, chia ve kenevir tohumu

OZON TEDAVİSİ

Son yıllarda özellikle ülkemizde hastalıkların tedavisinde rutin yöntemlere yardımcı olarak tercih edilen ozon terapisi, oksijenin ‌tri atomik ve kararsız bir formu olan ozon (O3) kullanılarak uygulanır. Oksijen terapisi olarak da adlandırılan bu tedavi; deri hastalıklarından enfeksiyon hastalıklarına, parazitlerden virüslere karşı ve derin akne tedavilerinde, zayıflamada yağ tabakasını kırıcı olarak kozmetolojide birçok durumda hekimlerin önerileri doğrultusunda tedavi sürecine girmiştir.

Gözlemlediğim bilgiler ışığında Almanya ve Rusya’da çok sıklıkla başvurulan bir yöntem olup kullanımı da bir o kadar eskiye dayanmaktadır.

Ozon tedavisi nedir?

Oksijenli solunum yapan tüm canlılar için oksijen, hayati bir önem taşır. Oksijen, tıpta tedavi amacıyla iki farklı yöntemle kullanılabilir. Bunlardan ilki olan ‌normobarik oksijen, özellikle hastane kliniklerinde solunum güçlüğünün yaşandığı akut durumlar veya ‌KOAH hastası bireylerde kullanılan oksijen tedavisidir. İkincisi, yani ‌hiperbarik oksijen ise atmosferden çok daha yüksek bir basınç altında ve yüzde yüz oranında oksijen içeren ortamlarda uygulanan tedavi yöntemidir. Normalde havada yaklaşık olarak %21 oranında oksijen bulunur. Ozon terapisi esnasında yüksek basınç altında yüzde yüze kadar çıkarılan oksijen oranı sayesinde plazma içerisinde çözünen oksijen miktarı arttığından çevre dokulara ulaşan oksijen de artar. Bu sayede damar hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalığın tedavisi mümkün hale gelir.

Ozon tedavisi hangi hastalıkların tedavisinde kullanılır?

Oksijen terapisi veya diğer adı ile ozon tedavisi, birçok hastalıkta yardımcı tedavi yöntemi olarak sıklıkla tercih edilmektedir. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir:

Dolaşım Bozuklukları

Ozon tedavisinin en sık kullanıldığı hastalık, dolaşım bozukluklarıdır. Özellikle diyabet hastası bireylerde görülen ayak bölgesinde uyuşma, karıncalanma, üşüme ve ağrı gibi rahatsız edici sorunlar hastalığın yol açtığı dolaşım bozukluğundan kaynaklanır. Bu hastalarda dolaşım bozukluğunun yol açtığı etkiler ‌hiperbarik oksijen tedavisi ile büyük oranda önlenebilmektedir.

Kanser

Kanser hastalarında tamamlayıcı tedavi olarak tercih edilebilen yöntemlerden bir tanesi ozon tedavisidir. Bağışıklık sisteminin ‌aktivasyonunu artıran ve kanserle savaşan hücrelerin üretimini destekleyen oksijen terapisi, vücudun genel direncine olumlu yönde katkı sağlayarak kanser tedavisine yardımcı olur. Aynı zamanda zindelik vermesi sebebiyle kemoterapinin olumsuz etkilerinin azaltılmasında da önemli rol oynar.

Göz Hastalıkları

Özellikle yaşlılığa bağlı olarak damarların yapısında meydana gelen bozulmalar sonucu optik sinirler ve retinada hasarlar oluşur, bu da göz hastalıklarına sebebiyet verir. Bu gibi durumlarda uygulanan ozon tedavisi, dolaşımdaki aksaklıkların önüne geçilmesine yardımcı olur.

Bakteri ve Mantar Enfeksiyonları

Mantar ve bakterilerin üremesini engelleyici özelliği sebebiyle uzun süredir suların arıtılmasında kullanılan ozon, bu ajanların sebep olduğu hastalıkların tedavisinde de başarıyla uygulanmaktadır. Özellikle ayak bölgesinde oluşan mantar hastalığında oksijen tedavisi uygulanarak inatçı enfeksiyonların önüne geçilmesi mümkün olabilmektedir.

Yukarıda belirtilen hastalıkların haricinde oksijen terapisi; romatizma, artrit, yatak yaraları, kolit ve ‌proktitis gibi bağırsak enfeksiyonları, vurgun, ‌herpes ‌simplex ve ‌herpes ‌zoster virüslerinin sebep olduğu hastalıklar ve karaciğer ‌enflamasyonları gibi birçok hastalığın tedavisinde tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca ‌anti-aging olarak da bilinen yaşlanma karşıtı bazı terapilerde de ozondan yararlanmak mümkündür.

Ozon tedavisinin faydaları ve zararları nelerdir?

Ozon tedavisi, dokulara ulaşan oksijen miktarının büyük ölçüde arttırılmasını sağlaması sebebiyle tıbbın birçok farklı alanında tercih edilmektedir. Hekimin önerileri doğrultusunda uygulandığı takdirde rutin tıbbi tedavinin sonuçlarına herhangi bir etkisinin bulunmaması bu tedavi yönteminin en büyük artılarından bir tanesidir. Medikal ozon, uygun şekilde uygulandığı takdirde etkili, pratik, hızlı, tamamen güvenli ve ucuz bir tedavi türüdür.

Ozon terapisi uygulamasının yapıldığı ortamlarda oksijenin yanıcı bir element olduğu göz önünde bulundurularak gerekli önlemler alınmalıdır. Tedavinin en önemli riski akciğerlerde temiz hava ile kirli hava değişiminin yeterli oranda yapılamaması durumuna bağlı olarak kan plazmasında karbondioksit oranının artmasıdır.

Nihayetinde ozon tedavisi, alanında uzman hekimlerce (sertifikalandırılmış) birçok hastalığın tedavisinde başarı oranını arttıran, yan etkileri oldukça sınırlı olan ve tüm yaş gruplarında güvenle uygulanabilen ülkemiz için yenilikçi ve tamamlayıcı bir tedavi yöntemidir.

DİZ, EKLEM AĞRISI- PEREPE- KENDİ KANINIZDAN GELEN ŞİFA

PRP ya da trombosit bakımından zengin plazma tedavisi, kişinin kendisinden alınan kanın özel santürfüz cihazları ve tüpleri yardımıyla çeşitli işlemlerden geçirilerek vücutta tedavisi planlanan dokulara enjeksiyonu şeklinde uygulanan tedavi yöntemidir. Cilt gençleştirme, akne gibi estetik sorunlara yönelik yapılabileceği gibi yaralı tendonların, bağların, kasların ve eklemlerin (özellikle diz tedavileri) iyileşmesini hızlandırmak için de kullanılan kendi kanınızdan gelen doğal bir şifa yöntemidir.

PRP nedir?

PRP, İngilizcede ‘Platelet Rich Plasma’ ifadesindeki kelimelerin baş harflerinden oluşan ve kişinin kendi kanından elde edilen hücrelerin ve plazmanın enjeksiyonu ile yapılan tedavi şeklidir.

Enjekte edilen madde platelet bakımından zenginleştirilmiş plazmadır. Plazma, kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan ve platelet adı verilen özel hücreler veya özel bazı faktör ve proteinler içeren bir kan bileşenidir.

PRP’nin zarar görmüş dokulara enjekte edilmesi vücutta yeni, sağlıklı hücrelerin büyümesini artırır. Doku büyüme faktörleri, hazırlanan konsantre enjeksiyon maddesinde daha yoğun olduğu için, vücut dokularındaki iyileşme hızlanır.

PRP tedavisi nasıl yapılır?

Tamamlanması yaklaşık 30 dakika süren PRP terapisi, hastanın kanının özel bir tüpte toplanmasıyla başlar. Trombosit bakımından zengin plazma, tam kanın diğer bileşenlerinden santrifüj yöntemi ile ayrılarak kullanılır. Çünkü trombositler, yaralı dokuları onarmak için gerekli olan büyüme faktörleri için doğal bir kapatma görevi görür.

Trombositlerin salgıladığı büyüme faktörleri, kolajen üretimini ve tendon kök hücrelerinde gen ve protein ekspresyonunu (doğal DNA hasarı tedavileri) artırarak doku iyileşmesini uyarır. Bu büyüme faktörleri ayrıca kan akımını hızlandırır ve kıkırdakların daha sert ve esnek hale gelmesini sağlar.

PRP enjeksiyonları farklı şekillerde yapılabilir. Örneğin saç dökülmesi için kafa derisine enjeksiyon yapılmadan önce gerekli görülürse lokal bir uyuşturucu solüsyonu olan lidokain uygulanır. Bunun için tedavi seansına biraz erken gelinmesi gerekebilir.

PRP nasıl uygulanır?

PRP enjeksiyonları bu alanda eğitim almış uzman doktorlar tarafından uygulanır. İşlem birbirini takip eden çeşitli basamaklarda gerçekleştirilir. PRP uygulaması sırasında izlenen yol şu şekildedir;

Öncelikle enjekte edilecek PRP’yi hazırlamak için sağlık uzmanı tarafından hastadan bir miktar kan alınır. Alınan kan miktarı PRP’nin nereye enjekte edileceğine bağlıdır. Örneğin, saç dökülmesine yönelik kafa derisine yapılacak enjeksiyon için alınan kan miktarı yaklaşık olarak 20 mililitredir.

Steril şartlarda tüp içine alınan kan örneği bir santrifüj cihazına yerleştirilir. Santrifüj cihazı, çok hızlı bir şekilde dönen ve kan bileşenlerinin ayrışmasını sağlayan bir makinedir. Ayırma işlemi yaklaşık 15 dakika sürer. Bu işlem trombositleri diğer kan bileşenlerinden ayırır.

Daha sonra bileşenlerine ayrılmış plazma etkilenen bölgeye enjeksiyon için hazır hale getirilir. İşlemle konsantre trombosit içeren plazma elde edilir.

Tendon gibi enjeksiyon yapılması planlanan alanları belirlemek için ultrason gibi görüntüleme yöntemleri kullanılır.

Enjeksiyon alanı belirlendikten sonra hazırlanan PRP etkilenen bölgeye enjekte edilir.

Enjeksiyon, normal kandan 5 ila 10 kat daha fazla miktarda trombosit konsantrasyonu içerdiğinden PRP’nin iyileşmeye hızlandırıcı yönde etki ettiği düşünülür. Kanın alınmasından işlemin tamamlanmasına kadar geçen süre genellikle yarım saat gibi bir zaman dilimi kapsar.

PRP neden yaptırmalıyım?

PRP iyileşmeyi hızlandırmak ve iltihaplanmayı azaltmak için kullanılır. Saç büyümesini teşvik etme, cilt gençleştirme, yumuşak doku iyileşmesini hızlandırma gibi çeşitli nedenlerden dolayı trombosit bakımından zengin plazma terapisi veya PRP enjeksiyonları kullanılabilir. Trombosit yüklemesi, vücudun doğal iyileşme sürecinde önemli bir yere sahiptir. PRP ile bol miktarda trombosit hedef bölgeye enjekte edilirek doğal iyileşme süreci hızlandırılır.

PRP kullanım alanları nelerdir?

Bir dizi durum ve rahatsızlığın tedavisinde PRP enjeksiyonları kullanılır. PRP’nin en sık tercih edildiği alanlar arasında şunlar sayılabilir;

Saç dökülmesi: Saç dökülmesini önlemek için kafa derisine PRP enjeksiyonları yapılabilir. PRP enjeksiyonlarının, erkek tipi saç dökülmesinin tedavisinde etkili olduğu gösterilmiştir. Özellikle erkeklerde görülen genetik kökenli saç dökülmelerinde yüz güldürücü sonuçlar elde edilebilir. PRP, saç mezoterapisi ile kombine edilerek de uygulanabilir. Tam dökülmenin olduğu saçlarda saç ekiminin yaptırılması daha doğru bir seçim olur.

Tendon yaralanmaları: Kasları kemiğe bağlayan sert, kalın doku bantlarına tendon denir. Genellikle tendonların yaralanma sonrası iyileşmeleri yavaştır. Tenisçi dirseği, ayak bileğinde aşil tendiniti veya dizdeki patellar tendonda ağrı ya da iltihap gibi kronik tendon problemlerini tedavi etmek için PRP enjeksiyonları kullanılabilir.

Ameliyat sonrası onarım: Bazen ameliyattan sonra omuzdaki rotator manşet tendonu gibi yırtık bir tendonu veya ligamentleri onarmak için PRP enjeksiyonları kullanılır.

Osteoartrit (Kireçlenme): PRP osteoartriti olan hastaların diz, kalça gibi eklemlerine enjekte edilir. Yapılan az sayıda çalışmaya göre PRP enjeksiyonlarının osteoartrit tedavisinde hyaluronik asit enjeksiyonlarından daha etkili olduğu saptanmıştır.

Cilt Gençleştirme: Yaşın ilerlemesi ve çevresel faktörlerin etkisiyle ciltte ortaya çıkan yaşlanma belirtileri için PRP enjeksiyonları kullanılabilir. Uygulama ile cilt elastikiyetinde artma, kırışıklıklarda azalma gibi olumlu etkiler gözlemlenebilir. Ciltteki yara izlerinden kurtulmak için de PRP tercih edilebilir.

PRP’nin olası yan etkileri nelerdir?

PRP, cilde uygulanan enjeksiyon nedeniyle potansiyel yan etkilere sahiptir. PRP, doğrudan vücuttan alınan maddeleri içerdiği için, alerjik reaksion kortizon veya hyaluronik asit gibi diğer ilaçların enjekte edilmesiyle oluşan alerjik reaksiyon riskine göre daha azdır. Ancak, aşağıdakiler dahil enjeksiyonun kendisinden kaynaklanan çeşitli riskler vardır:

1. Enjeksiyon bölgesinde kısa süreli hafif bir acı

2. Kanama, Morarma

3. Hastaların çoğunluğu işlemden hemen sonra günlük aktivitelere dönebilir.

PRP enjeksiyonları için iyileşme süresi ne kadardır?

Yaralanmanın ardından ilgili bölgeye PRP enjeksiyonu yapıldığında doktor tarafından etkilenen bölgenin dinlendirilmesi önerilebilir. Bununla birlikte, istirahat önerisi daha ziyade yaralanmanın derecesi ile ilgilidir. Çoğu insan yaralanmadan bağımsız olarak PRP enjeksiyonlarını takiben hemen günlük yaşama devam edebilir.

PRP enjeksiyonları yapıldıktan sonra hemen bir fark gözlenmez, çünkü öncelikle büyüme faktörlerinin aktive olarak devreye girmesi gerekir. Bu nedenle, uygulamadan sonraki birkaç hafta veya ay içerisinde yaralanan bölgenin daha hızlı iyileştiği veya kafa derisinde beklenenden daha fazla saç çıktığı fark edilebilir.

PRP tedavisi kaç seansta tamamlanır?

Artrit veya kronik tendinit tedavisi için çoğu hastada 2-3 seanslık PRP tedavisine ihtiyaç duyulur. Akut kas yaralanmalarında sıklıkla 1-2 seans yeterli olur. Yaş ihtiyaç duyulan seans miktarını belirleyen önemli bir faktördür. Çünkü yaşlandıkça vücuttaki kök hücre sayısı azalacağı için tedavi için daha fazla seansa ihtiyaç duyulabilir.

PRP seansları genellikle 2 hafta aralıklarla uygulanır. Kişinin ihtiyacına ve hastalığına göre ortalama 3-6 seans olacak şekilde planlanır. Cilt gençleştirme ve akneler-sivilceler için mezoterapi ile kombine edilebilir. Seanslar tamamlandıktan sonra yılda 1-2 kez olmak üzere enjeksiyonlara devam edilebilir.

GAPS Yaşam ve Beslenme

GAPS Beslenme

Bağırsaklarımız İkinci Beynimiz mi? Dost Bakterileri Nasıl Kazanmalıyız ? GAPS ile ÖĞREN

GAPS (Gut and Psychology/Physiology Syndrome)

GAPS Protokolünün mucidi Dr. Natasha Campbell bağırsak-beyin ilişkisi ile nörolojik bozukluklar ve beslenme arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir. GAPS tedavisi bağırsak duvarını ve sağlıksız florayı onarmaya yönelik bir beslenme protokolüdür. Sağlıklı beslenme bir yaşam biçimidir. GAPS bu yaşam biçimini size ve hastalıklarınıza özel olarak bir şekillendiren bir beslenme yöntemidir. GAPS protokolüne uygun beslenme ile kronik psikolojik ve fizyolojik hastalıklar tedavi edilebilir.

GAPS protokolünün mucidi Dr. Natasha Campbell olup, Türkiye’ye kazandıran Gonca ZEYBEK ve Dr. Asuman KAPLAN’dır. Ortak düzenleyerek verdikleri eğitim ve programları ile GAPS PROTOKOLÜ ülkemize yayılmaya devam etmektedir.

GAPS Beslenme İle Tedavi Edilen Hastalıklar

Tiroid Rahatsızlıkları /  Fibromiyalji

İrritabl Bağırsak Sendromu / Kabızlık

Crohn  / Ülseratif Kolit

Dikkat Eksikliği / Hiperaktivite

Panik Atak

Otizm

Disleksi

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Astım / Allerji / Egzema (Frekans Sistemleri ve Homeopatik desteklerle)

Nörolojik Hastalıklar

Otoimmün Hastalıklar (İyi bir Anemnez sonucu; Frekans Sistemleri ve Homeopatik desteklerle)

Tüm hastalıklar bağırsaklardan başlar.
Hipokrat

NOGİER (Kulak Akupunkturu)

Kulak Akupunkturu

« Auriküloterapi kulak kepçesinin tedavi amacıyla kullanılmasıdır»

Akupunktur denildiğinde ilk akla gelen kulağa uygulanan Aupunkturdur, Kulak Akupunkturunun çıkış yeri Fransadır. Auriküloterapi, Dr. Paul NOGIER (1908-1996) tarafından keşfedilmiş ve geliştirilmiş bir tıbbi tekniktir. Dünyada “Fransız Kulak Akupunkturu” adıyla da bilinmektedir.

Kulak kepçesinin kendisine özgü reaktif özelliklerini kullanır. Kulak hem gözlemleyerek hastalıkları görebildiğimiz bir pano hem de hastalık üzerinde hareket edebileceğimiz bir tedavi alanıdır.

Kulak derisinde bazı noktalar, çeşitli şekillerde uyarılarak, vücutta çeşitli yanıtlar oluşturularak tedavi sağlanır

Auriküloterapi Endikasyonları 

Ağrı Tedavileri

  • Siyatik
  • Omuz ağrıları
  • Kas iskelet sistemi ağrıları
  • Trigeminal Nevralji

Gastrointestinal Sistem-Metabolizma

  • Mide Ülseri
  • Diyare
  • Kabızlık
  • Ülsero-Hemorajik Kolit
  • Safra Kesesi Taşları
  • Kolit
  • Aşırı Kiloluluk (Obesite)

Nörolojik-Psikiyatrik

  • Sklerozan Plak (MS)
  • Sefaljiler
  • Migren
  • Herpes Zoster (Zona) Ağrısı
  • Trigeminal Nevralji
  • Psikoemosyonel Travmalar
  • Depresyon
  • Yaşlılarda Hafıza Problemleri
  • Alkol Bağımlılığı
  • Sigara Bağımlılığı

Romatoloji-Fizik Tedavi

  • Otoimmün Hastalıklar
  • Artroz
  • Siyatik
  • Servikobrakiyal Ağrılar
  • Omuz Ağrıları
  • Karpal Kanal Sendromu
  • Nöroalgodistrofiler: Leriche Ve Sudek Sendromu
  • Epikondilit

Jinekoloji

  • Doğum
  • Menapoz Dönemi Sıcak Basmaları
  • Frijidite
  • İnfertilite

Kulak Burun Boğaz-Göğüs Hastalıkları

  • Rinit
  • Tinnitus, Meniere Hastalığı
  • Tekrarlayan Solunum Sistemi Enfeksiyonları
  • Astım

Kardiyoloji

  • Alt Ekstremite Arteritleri

Dermatoloji

  • Erişkin Aknesi
  • Alopesiler
  • Siğiller
  • Onikomikoz