Hipnoz

Kesinlikle kontrol sizde…

Hipnoz; kişinin farklı bir bilinç durumu kazanarak algı, duygu, yetenek ve hayal gücünün değiştiği, hayatın içinde normalde de var olan çok özel  bir bilinç durumudur. İnsana verilmiş bir yetenektir ve yerinde, zamanında ve etkili kullanımda çok hızlı sonuç alınan bir uygulamadır. Dış dünyadan bize gelen beş duyumuzla algıladığımız verilerin işlenmesi hipnoz sayesinde değiştirilebilmektedir. Kaynağı değiştirmek çok zordur fakat kişinin bilgiyi alan kaynaktan bilgiyi tanıyan taşıyıcı reseptörleri hipnozla değiştirilebilir, bu reseptörlerin gelen bilgiyi  kişiyi rahatsız etmeyecek bir biçimde algılaması sağlanabilir.

 Terapide uygulanan hipnoz, televizyonlarda ya da videolardaki gibi gösteri amaçlı yapılan bayılıp ayılma şeklinde değildir. Gözü kapalı konuşma gibidir. Kendi iradeniz dışına çıkılması söz konusu değildir. Hipnoz hali, hayal kurduğumuz anlara veya uykuya dalmadan önceki hallerimize benzer. Hipnoz, kendinden geçme ve bayılma durumları değildir. Hipnoz halinden çıktığımızda, hipnoz halindeyken söylediklerimizi hatırlayabiliriz. Mutlu ve huzurlu bir hal alarak hipnoz hali son bulur.

        

                          HİPNOZ KİMLERE YAPILIR

Her türlü hastalıkta uygulanabilir. Hipnoz ile tüm hastalığınızın ortadan kaldırılabileceği idia edilmez. İyileşmeye destek olan, hızlandıran bir uygulamadır.

Hipnoz esasında pek çok tedavi yönteminin üst sırasında yer alır, en iyi tedavi yöntemlerinden birisidir. Genellikle hastalıkların zihinle ilişkisini kavrayabilmiş tüm bireyler Hipnoz tedavisini benimserler.

KİMLER HİPNOZ OLAMAZ

Zeka Seviyesi Düşük Olanlar
Bunama Evresinde Olanlar
Yaşı Oldukça İlerlemiş Olanlar (80 Yaş Üzeri)
Söylenileni Anlayamayanlar
Akli Dengesi Bozulmuş Olanlar                                                       

Yüz Okuma ve Dr. Schüssler Mineral Tuzları Etkisi

Hücre yenilenmesini sağlamaya yönelik metotlardan mineral tuz terapisi günümüzde Bütüncül Tıp alanında yükselişe geçen Naturopatik Tıp metodudur. Özellikle Avrupa’nın birçok ülkesinde uygulanan doku tuz terapisi sıklıkla başvurulan bir yöntemdir.

Bazen ileride karşılaşabileceğimiz hastalıkların habercisidir yüzümüzdeki değişiklikler Dr.Schüssler Doku Tuzları ve Yüz okuma yöntemi eğitimi alan doktorlar hastayı bütüncül bakış içerisinde değerlendirerek ele alırlar. Hastalanmadan yüz analizi yaptırarak tedbir almak önemlidir.

Dr.Schüssler Tuzları İlk olarak 1873 yılında Wilhelm Heinrich Schüssler adındaki bir doktor tarafından yapılan doku testleri ile ortaya çıkmış ve insan vücudunda temelde 12 farklı mineralin bulunduğu anlaşılmıştır. Her biri farklı bir işlev yürüten bu mineraller çeşitli sorunların tedavisinde kullanılmaktadır.

Hangi Mineralin Kullanılacağı Yüz Haritanıza Göre Belirlenir

YÜZ OKUMANIZ YAPILIR

Dr. Schüssler tuzları 12 mineralden oluşan ayrıştırılmış mineral tuzlardan oluşuyor. Hücrenin işletim fonksiyonlarının düzenlenmesi açısından ihtiyaç duyduğu minerallerin karşılanması ile vücutta meydana gelen deformasyonların önüne geçerek iyileştirilmesini mümkün kılmaktadır. Fakat öncelikle yapılacak yüz okuma ile vücudunuzun hangi minerale ihtiyaç duyduğunun belirlenmesi gerekir. Bunun sebebi zaman içerisinde eksilen maddelerin yüz üzerinde çeşitli algoritmalar ile belirti vermesidir. Ayrıca bu eksiklikler ileride karşılaşabileceğiniz hastalıkların ön habercileri olduğundan yüzden teşhis olarak da adlandırılmaktadır

Ayrıca kimyasal ürün olmadığı için yan etkisi bulunmadığı gibi doku tuzları olarak adlandırılırlar. Bu doku tuzlarının kullanımı mutlaka ilgili hekim tavsiye ve önerileri doğrultusunda yüz analizinin ardından gerekli görülmesi halinde kullanılmalıdır.

               Mineraller ve Etkileri

  • En sık kullanılan 12 çeşit schüssler tuzu vardır.
  • 1. Kalsiyum Flüorür (Korur ve besler); İşlevi: Deri ve bağ dokuları, dokunun esnekliği (damarlar, kaslar, tendonlar, lifer), kemikler, diş
    mineleri ve tırnaklar için önemlidir.
  • 2. Kalsiyum Fosfat (Rejenerasyon ve büyüme, Kemikler ve dişler); İşlevi: Protein metabolizması, kemik yoğunluğu, hücrelerin yeni oluşumu için önemlidir.
  • 3. Demir Fosfat; İşlevi (Enerji ve vücut direnci, immünsistem): Metabolizma, bağışıklık sistemi ve konsantrasyon için önemlidir.
  • 4. Potasyum klorür (Detoksikasyon); İşlevi: Mukoza ve bezeler, mide, bağırsaklar, protein yapısı ve de kimyasal zehirlerin atılması
    için önemlidir.
  • 5. Potasyum Fosfat (Enerji ve kas gücü, Sinir sistemi); İşlevi: Beyin çalışması ve sinirlerin kuvveti ve de kas sistemi için önemlidir.
  • 6. Potasyum Sülfat (Detoksikasyon, Metabolizma); İşlevi: Hücrelerin metabolizması ve de karaciğer fonksiyonları için önemlidir.
  • 7. Magnezyum Fosfat (Harekete geçirici güç ve gevşemenin dengelenmesi, Kaslar ); İşlevi: Sinir sistemi ve bağırsak hareketleri için
    önemlidir.
  • 8. Sodyum Klorür (Detoksikasyon ve sıvı dengesi); İşlevi: Sıvı ve ısı dengesi, yeni hücre oluşumu ve mukoza için önemlidir.
  • 9. Sodyum Fosfat (Asit azatlımı ve yağ metabolizması); İşlevi: Asit azatlımı ve yağ metabolizması için önemlidir.
  • 10. Sodyum Sülfat (Su ve metabolizma ürünlerinin atılması); İşlevi: Detoksikasyon- ve boşaltım organları ve bağırsak için önemlidir.
  • 11. Silicea (Kuvvetli bağ dokusu, güzel bir cilt, saçlar, tırnaklar);İşlevi: Bağ dokusu, sinirlerin iletkenliği, cilt, saç
    büyümesi ve tırnakların dayanıklılığı için önemlidir.
  • 12. Calcium sulphuricum ; Eklemler ve iltihap üzerine etkilidir.

HOMEOPATİ NEDİR ?

       Homeopati, zıtlıklar teorisi üzerine kurulmuş klasik tıbbın aksine, benzerlikler teorisi üzerine kurulmuştur. Buradan yola çıkarak bedenin kendi doktorunun zaten var olduğunu düşünmek yanlış olmaz.  Homeopati bedenin doktorunun yinekendisi olması için bedene nasıl tedavi edeceğini öğretmesi şeklindedir. Bilinmesi gereken diğer bir önemli husus ise her bedenin hastalık etkenine farklı yanıt vermesidir. Bu nedenle her beden kensini iyileştiriken farklı davranır. Homeopat doktor bu farklılığı ortaya çıkarıp, bedenin kendisini doğru tedavi etmesini sağlar. Kullanılan ilaçlar tamamen zararsızdır ve klasik tıp ilaçları ile birlikte kullanılabilir. Homeopati hemen tüm rahatsızlıklar için kullanılabilir.

Homeopati, ‘benzeri benzer ile tedavi etme’ (similia similibus currentur) prensibine dayanır. Hastalık belirtileri aslında, hastalık ile savaşan vücutta meydana gelen değişikliklerdir. Klasik tıp bu belirtileri ortadan kaldırmaya çalışır; öksürüğü keser, ateşi düşürür, ağrıyı dindirir.. Homeopati ise belirtileri olduğu gibi ele alır, vücudun savunma sistemine dair işaretler olarak görür, bastırmaya çalışmaz ve hastalığın başka bir düzlemde olduğunu savunur

Samuel Hahnemann tarafından keşfedilen homeopati 19. yy’dan beri benzerlik kanununa uygun şekilde uygulanmaktadır. Bu durum sadece her homeopatın kendine has bir yöntem çizmesiyle sınırlı olmayıp, her hastalık durumunun da kendine has homeopatik yaklaşım gerektirmesi gerçeğini ortaya koymaktadır.

Akut vakalarda kişinin yapısal (kronik) ilacının haricinde yüksek seçicilikteki remedilere de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu akut vakalardaki remediler çoğu kez, kişinin fiziksel – duygusal –mental yapısından uzak teşhis edilmektedir.

                Homeopati Kişiye Özel ve Bütüncül Bir Tedavi Şeklidir ve

                    Tüm Hastalıklarda Rahatlıkla Kullanılabilir

Remedi; Homeopatik ilacın genel ismidir.

Herkesin DNA sarmalı kendine özgüdür ve bu sarmal kişinin fiziksel ve psişik özelliklerini belirler. Homeopatide her hasta için tamamıyla doğal maddelerden (bitkiler, mineraller, organik ürünler, doku ekstreleri..) tek bir ilaç (remedi) hazırlanır. Homeopatik remediler sağlıklı kişilerde hastalığa özgü belirtiler oluştururken, hastalarda iyileşme aracı olur. Her remedi, bireye özgü belirtiler bütününe etki eder, çünkü her insanın vücudu ve hastalığı kendisine özgü belirtiler gösterir(hastalık yoktur, hasta vardır). Remediler maddelerin enerji verici özelliklerinden faydalanarak vücuttaki uyum ve dengeyi tekrar sağlar, savunma ve iyileşme sistemlerini güçlendirir; bir başka deyişle kişinin ‘yaşama gücünü’ harekete geçirir. Remediler hastanın kendi gücüyle çalıştığı için yan etkisizdir; bebeklerde, hamilelerde ve yaşlılarda güvenle kullanılabilir. Homeopati hücre düzeyinde çalışır ve tüm bu etkileri ile iyi bir anamnez- tecrübe ile tüm hastalıklarda iyileşme görülebilir.

Doğal Hastalık – Doğal İyileşme

Homeopatide kullanılan Arnica, Veratrum, Lycopodium gibi bazı bitkiler Fitoterapi’de; belladona, kinin gibi bazı ilaç hammaddeleri klasik tıpta kullanılır. Homeopatik ilaçlar bu maddelerin enerjilerini açığa çıkaran ‘potansizasyon’ yöntemiyle hazırlanır. Bu ilaçlar ileri derecede sulandırılır ve mekanik enerjiye tabi tutulur.
Homeopatik ilaçların iyileştirme süreci, hastalıkların kendiliğinden iyileşme sürecine benzer. Önce kişide hastalığın bütün belirtileri görülür. Homeopatik ilaç alındıktan sonra hastalık belirtilerinde bir artış gözlemelenebilir (alevlenme, ilk kötüleşme) sonra tam bir iyilik hali gelir. Hastalıkta bir artış gözlenmesi panik oluşturmamalıdır. Homeopatiden her türlü fiziksel rahatsızlıkta, ciddi kronik hastalıklarda, ruhsal bozukluklarda faydalanılabilir.

PRP

CGF-CD34 ( KONSANTRE GROWTH FAKTÖR-KÖK HÜCRE)

Vücuttaki kan hücrelerinin tamamı hematopoetik kök hücrelerden oluşur. Kemik iliği kan hücrelerinin yapıldığı süngerimsi dokudur. Kök hücreler yeni hücreler oluşturmak için bölünmek üzere kemik iliğinde bulunurlar.
Kan, kem ikiliğinden geçerken dolaşıma katılacak kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri ve trombositleri toplar. Bu hücrelerin; çoğalma, kendini yenileme, farklılaşmış dokulara özgü hücreleri oluşturabilme, hasarlı dokuyu tamir etme özellikleri vardır. Lösemili hastalarda yapılan Nakil işlemleri bunlarla ilgilidir.
CGF-CD34; Kişinin kendisinden alınan kanın dört farklı devirde çalışan santrifüj işlemiyle bileşenlerine ayrılması işlemi sonucu, trombositleri, lökositleri, büyüme (growth) faktörlerini ve sitokinleri içeren tabakadır.

PRP (Platelet Rich Plasma): Trombositten Zengin Plazma anlamındadır. İyileştirici etkisi trombositlerin içindeki büyüme faktörlerine bağlıdır. Doku hasarlarında etkili olabilmesi için bazı yöntemlerle  aktive edilmesi ve büyüme faktörlerinin salınması gerekir. Aktive edilmeden verilen PRP nin hasarlı dokularda iyileştirici etkisi yoktur.

CGF (Concentrated Growth Factor): Konsantre edilmiş büyüme faktörleri anlamındadır.  Dokulara verildiğinde direk iyileştirici etki gösterir. Ayrıca kandan direkt verildiğinde dolaşımdaki kök hücrelerin 7 gün süreyle normalden daha fazla olmasını sağlar. Bir hücrenin yenilenme süresi de 7 gün olarak bilinir

Kök Hücre (CD34): Kan Dolaşımında çok az oranda kök hücre bulunur. Kök hücrelerin özelliği verildiği dokuda direk o doku hücrelerine dönüşmesidir. Bu sayede kıkırdak hücresi, sinir hücresi gibi normalde iyileşme şansı olmayan dokuların iyileşmesini sağlar.

           Kök hücre (CD34)ler ve Trombositler;
Dokuların iyileşmesinde, hücrelerin büyümesinde, çoğalma ve gençleşmesinde, hasarlı dokuların tamirinde ve doğal iyileşme süreçlerinin hızlandırılmasında rol oynayan büyüme faktörlerini(GCF) salgılar.
Dokularda herhangi bir hasar oluştuğunda kan trombositleri bu dokuya getirerek bir onarım süreci başlatır.
CGF uygulamanın amacı hasarlanmış dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek olandan daha çok sayıda trombositi vermektir. Böylece hasarlı doku onarımı daha hızlı ve daha güçlü gerçekleşir.
CGF-CD34 son yıllarda birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaya başlanmış yeni ve etkili bir tedavi şeklidir ve FDA onaylıdır.
Ağrıyı azaltıcı, ödemi çözücü, bakterilere karşı immün gücü arttırıcı tedavilerdir.

CGF-CD34 kullanım alanları oldukça geniştir.
Cilt, kas ve tendon, eklemiçi ,vücut boşlukları, her türlü yaralı ve hasarlı vücut bölgelerinde uygulanabilir.
                               

        Tedavi amaçlı kullanım alanları:

Akne- Sivilce ve Skarlar
Kronik Yorgunluk Sendromu
Boyun ve Bel Fıtıkları
Artrit ve Artrozlar
Diz Kireçlenmesi, Menüsküs Yırtığı, Çarpraz Bağlarda Kopmalar
Eklem Kıkırdak Bozuklukları
Diyabetik Yaralar, Diabetik Ayak
Dekübit Ülserleri Tendon ve Bağ Yaralanmaları
Herpes Zoster
Antiaging
Güzellik ve Estetik amaçlı uygulamalardır.


Lokal, damariçi veya ikisi birden kombine olarak uygulanabilir.
CGF-CD34 Uygulama sıklığı, kişiye göre ve kişinin tedaviye verdiği cevaba göre değişmekle birlikte ortalama 6-8 seanstır. Bazı kronik hastalıklarda uygulama sayısı 10 ve üzeri olabilir. Buna uygulamayı yapan hekim karar vermelidir.
Etki genellikle ilk enjeksiyondan sonra görülmeye başlanır.
CGF CD34 Enjeksiyonunda herhangi bir ilaç uygulanmayıp, sadece vücudun kendi iyileştirme potansiyeli kullanılır. Bu nedenle sonuçlar yavaş ama kalıcı olur.
15-30 gün yada 45-90 günde bir yapılacak 3-6 uygulama sonrası yılda 3-4 kez tekrarlanırsa tedavi etkisi daha kalıcı olur.


ELEKTRO AKUPUNKTUR

ELEKTRO-AKUPUNKTUR CİHAZI

Bir elektro akupunktur cihazı olup, Bölgesel zayıflamada(bölgesel kilo fazlalığı) lipoliz amaçlı elektro-lipoliz için de kullanılır. Cihaz elektro-akupunktur yapmaya olanak sağlar.

Geniş alanda kullanılan sıkılaştırıcı bölgesel zayıflama yapıcı, elektro-terapi için kullanılan cihazlardır.

Bölgesel kan akımını arttırarak selülit, zayıflama ve sıkılaştırmada etkindirler. Bu cihazlar; yağ dokusunda azalma – incelme yapmaları yanında, uygulama alanlarında sıkılaştırıcı özellikleri de vardır.

ELEKTRO-AKUPUNKTUR cihazları: elektro-akupunktur uygulamalarında kullanılmaktadır. Ağrılı durumlarda, zayıflamada ve tüm akupunktur uygulamalarında iğne üzerinden ya da özel aparatlar aracılığı ile kullanılır. İğne ile yapılan akupunkturun etkisinin elektrot ve teller yardımıyla otonomik hareketlerinin elektro olarak yapılarak gangliyonların enerji akışının potansiyelize edilmesi şeklindedir.

Akupunktur uygulanarak sonuç alınan tüm hastalıklarda rahatlıkla kullanılır. Elektro Akupunktur uygulamaları , Akupunktur uygulamaları ile karşılaştırıldığında daha iyi sonuçlar alınabilmektedir. Elektro akupunktur el manipülasyon tekniklerinden daha fazla stimülasyon uygulamasını sağladığından özellikle zayıflama gibi bazı durumlarda iyi sonuçlar verebilir:

Elektro Akupunktur Tedavileri ;

Baş Ağrıları – Migren,
Boyun ve Bel Ağrıları,
Tüp Bebek Tedavileri,
Adet Sancıları,
Uzun Süren Kabızlık
İltihaplı Bağırsak Hastalığı: Uzun süren ishal,
Zayıflama, Sigara Bırakma
Kas ve Vücut Ağrıları,
Ruhsal Çöküntü – Depresyon gibi sık görülen hastalıkların yanında yüzlerce daha farklı hastalıklar için akupunktur tedavisi sayılmaktadır. Kliniğimizde Bu hastalıklar farklı Tamamlayıcı Tedavi Yöntemleri ile desteklenerek başarı sağlanır. Bunlar kişiye ve hastalığına özel olarak tespit edilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütünce Kabul Gören Akupunktur Tedavileri

Kas-iskelet Sistemi:
Disk Herniyasyonu  (Bel ve Boyu Fıtığı)
Siyatalji  (Siyatik)
Topuk Dikeni
Servikal Artoz (Boyun Kireçlenmesi)
Gonartroz  (Diz Kireçlenmesi)
Koksa Artroz (Kalça Eklemi kireçlenmesi)(*)
Omuz eklemi kireçlenmesi(*)
Kondromalazi Patella
Myofasyal Ağrı Sendromları
Tenisçi Dirseği
Karpal Tünel Sendromu
Çene Eklemi Ağrıları
Romatoid Artrit (Palyatif idame Tedavisi)
De Quervain Hastalığı
Kuyruk Sokumu Ağrısı
Psikojen Ağrılar
Tortikollis
Fonksiyonel skolyoz


Mide-Bağırsak Sistemi Hastalıkları, Akut ve Kronik Farenjit
Diş Çekimi Sonrası Ağrı
Gingivit  (Diş Eti iltihabı)
Çeşitli bölgelerde aft
Akut ve Kronik Gastrit
Akut ve Kronik Ülser (Palyatif idame Tedavisi)
Mide Hiperasiditesi
Kontipasyon  (Kabızlık)
İshal
Hıçkırık
Kolit
Ülseratif kolit
Safra Akımı Bozuklukları
Karaciğer Yağlanması
Bulantı, kusma

Ürogenital Hastalıklar

Enürezis Nocturna (Gece Altını Islatanlar)
İdrar Kesesi Hastalıkları (Sistit, Nörojenik Mesane, Kontraktil Mesane)
Prostat Sendromları
Renal Kolik (Böbrek Taşı Ağrısı)
Dismenore (Ağrılı Adet Görme)

Kalp ve Dolaşım Sistemi Hastalıkları

Yüksek Tansiyon

Yüksek Kolesterol

Hipertrigliseridemi
Ekstremitelerdeki Dolaşım Bozuklukları
Varis
Raynaud Sendromu
Lenfödem (Lenfa Drenaj Masajı Tedavisi)
Ateroskleroz (Damar Sertiği)

Psikiyatrik Hastalıklar,

Sigara Bağımlılığı,
Alkol Bağımlılığı,
Depresyon;
Baskı
Korku
Tikler
Kekemelik
Uykusuzluk (İnsomnia)

Konsantrasyon Bozukluğu
İştahsızlık
Psikojen Obezite (Şişmanlık)
Histeri
Gece Krampları, Kasılmaları, Bacak Ağrıları
İlaç Bağımlılığı (özel Şartlar)
Kronik Alkolizm (özel Şartlar)
Korkular ve Tikler
Kronik Yorgunluk Sendromu
Anoreksiya nervoza

Endokrinolojik Hastalıklar

Adet Düzensizliği, ağrıları
Tiroid Hormon Düzensizliği
Östrojen-Progesteron-ProlaktinHormon Düzensizliği
Diyabet (Sekonder hasarı onarıcı)
Selülit
İştahsızlık

Solunum Sistemi Hastalıkları

Astım
Akut ve Kronik Bronşit
Gribal Enfeksiyon
Allerjik Rinit
Akut ve Kronik Sinüzit
Ses Kısıklığı
Larenjit

Nörolojik Hastalıklar

Baş Ağrıları ve Migren
Periferik Nöropati
İnterkostal Nevralji
Fasial Paralizi
Trigeminal Nevralji

Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Tinnitus (Kulak çınlaması) (Boyun Kaynaklı)
Meniere Sendromu

Göz Hastalıkları

Allerjik Konjunktivit
Glokom (Göz Tansiyonu)

Cilt Hastalıkları

Akne
Ürtiker ve Allerjik Dermatid
Zona ve Sekeli
Egzema
Psöriazis (Sedef Hastalığı)
Sedef
Saç Dökülmesi

Nörolojik Hastalıklar

Baş Ağrıları ve Migren
Periferik Nöropati
İnterkostal Nevralji
Fasial Paralizi




GLUTATYON GEREKSİNİMİ !

GLUTATYON TEDAVİSİ ANKARA

Damardan Glutatyon Uygulaması

Glutatyon, bedenimizin temizleyen en iyi arındırıcıdır. Detoksu sağlayan maddedir. Bağışıklık süreçlerinin 1 numaralı sorumlularındandır. Peki glutatyon vücuda nasıl alınır?

Söz konusu sağlık olunca yeterli glutatyon rezervine sahip olmak vazgeçilmez bir zorunluluk. Sağlıklı bir yetişkinin bedeninde sadece 10 gram kadar glutatyon vardır. Gıdalarla kazanabileceğimiz glutatyon miktarı ise günde en çok 100-150 mg civarında.
Gıdalardaki glutatyondan ziyade bedenimiz glutatyonun hammaddesi olan sistein, glisin ve glutamatı kullanarak kendi glutatyonunu kendi üretiyor.
Vücutta Doğal üretilen glutatyon miktarı, bedenimizde aşırı bir toksik madde alımı yoksa, ağır metal yüklenmesi ve/veya serbest radikal saldırısı yoksa dengeli ve düzgün beslenerek ve yaşayarak sağlanabilmektedir ve bu yeterlidir.
Ne var ki bedenin toplam glutatyon rezervi yüksekse detoks işlevleri, bağışıklık sistemi güçlüdür. Bu nedenle de glutatyon üretimini teşvik eden çinko, selenyum, C vitamini, alfa lipoik asit, E vitamini, silimarin, zerdeçal gibi “antioksidan” güçleri daha çok kazandırmak, özellikle sistein zengini besinlerle (lahana, soğan, sarımsak) yüklenmek gerekiyor.

Önemli noktalar

Glutatyon çok önemli bir doğal hazine. Antioksidanların Şahıdır, bedenin, özellikle de karaciğerimizin temizlik işlerinin yöneticisi hücrelerin golgi cisimciğidir.
◊ Vücut sağlıklı şartlarda kendi glutatyonunu kendi üretebiliyor.
◊ Toksik birikim ve serbest radikal yükü arttıkça aktif glutatyon gücümüz azalıyor.
◊ Yaş ilerledikçe bedenin kendi glutatyon üretiminde de düşme başlıyor.
◊ Alkol ve sigara glutatyon ihtiyacını artıran buna karşılık onun üretimini azaltan iki zararlı alışkanlık.
◊ Sabah en düşük glutatyon seviyeleri zamanı.
◊ Yemeklerden sonra üretimi artıyor.
◊ Taze sebze ve meyveler glutatyon üretimini teşvik ediyor.
◊ Selenyum, C vitamini ve alfa lipoik asit takviyeleri glutatyon üretimini teşvik ediyor.

Glutatyon üretimini uyaran ilk 10 besin

Bedeninizin daha çok glutatyon üretmesini istiyorsanız sofralarınıza aşağıdaki besinleri daha sık ve bol ekleyin…
◊ Lahana
◊ Sarımsak/soğan
◊ Maydanoz
◊ Ispanak
◊ Pancar
◊ Zerdeçal
◊ Tarçın
◊ Kakule
◊ Kimyon
◊ Karnabahar

Glutatyon zengini ilk 10 besin

Glutatyon içeriği en yüksek 10 besini listelemeye çalıştım. Umarım işinize yarar.
◊ Kuşkonmaz
◊ Avokado
◊ Ispanak
◊ Bamya
◊ Karnabahar
◊ Domates
◊ Havuç
◊ Kavun
◊ Greyfurt
◊ Kabak

Takviyeler

Destek olarak kullanılan glutatyon takviyelerinin damar yolu ya da kas içine uygulamaları işe yarıyor. Ağız yoluyla alınan glutatyonun yüzde 99’a yakını parçalanmış olur. Midemizdeki asit Glutatyonu parçalar. Bu nedenle takviyesi gerektiğinde Damardan Uygulama öneriyoruz, Öncelikle Kanserden ve otoimmün hastalıklardan çok iyi bir koruyucu olduğu unutulmamalıdır.

Cilt için kullanılan glutatyon ürünlerinde lipozomal ürünler öne çıkmaktadır. Bu ürünlerde ürün güvenliği kalitesi önem arz eder.

DOLGU – MEZO DOLGU

Dolgu Uygulamaları; Mezo- Dolgu Uygulaması

Yaşlanmanın etkisiyle birlikte yüzde meydana gelen derin veya ince kırışıklıklar, çökme ve çukur gibi deformasyonlar, özellikle kadınların düzeltmek istedikleri estetik kusurlardır. Sadece enjeksiyon yolu ile bu deformasyonun bir cerrahi işleme başvurulmadan düzeltilebilmesini sağlayan hyaluronik asit içeren dermal dolgular bulunmaktadır.Estetik dolgu dediğimiz dolgudur.

Hyaluronik asit nedir?
Hyaluronik asit, yaşayan tüm organizmalarda bulunan bir polisakkarittir. İnsan derisi, kollajen lif kümeleri ve su tutup hacim yaratan hyaluronik asit molekülleri içermektedir. Yani bu madde cilt dokusunda zaten bulunan bir maddedir. Cildimizde bulunan doğal hyaluronik asit normalde bir veya iki günde bir yıkılmaktadır. Yani vücutta sürekli yenilenir, derinin yaşlanmasıyla birlikte de azalır. Hyaluronik asit, özellikle yüz derisindeki kırışıklıkların düzeltilmesi amacıyla enjeksiyon formunda üretilmiştir.

Estetik amaçlı dermal dolgular nerelerde kullanılır?
Hyaluronik asit, göz çevresindeki oluşan ince çizgilerin ve kırışıklıkların tedavisinde, burun kenarındaki ve burun ile ağız arasındaki çizgilerin, alın çizgilerinin giderilmesinde, dudakların etrafındaki çizgilerde, dudağa hacim ve kontur kazandırarak dolgunlaştırmada, yanak, çene ve elmacık kemiğine hacim kazandırılmasında kullanılır.

İşlemi ne kadar sürer?
İşlemi öncesinde uygulama yapılacak alana anestetik kremi sürülür. Uygulama yaklaşık 15-30 dakika gibi bir sürede tamamlanmaktadır.

Enjeksiyon işlemi ağrılı veya acılı mıdır?
İşlem öncesinde anestezik bir krem işlem yapılacak bölgeye uygulanır. Ayrıca, bazı ürünler lidokain içermektedir. Lidokain bir lokal anesteziktir. Son yıllarda iğne yerine kullanılan micro-kanüller hastalar tarafından tercih edilmektedir.

İşlem sonrasında fark hemen görülürmü?
Dolgu uygulaması yaptırılıp sonrasında günlük rutine normal bir şekilde devam edilebilir.

Dolgu uygulaması işleminin yan etkileri var mıdır?
Enjeksiyon sonrasında, işlem iğneyle yapılmışsa morluk görülebilir. Kanülle uygulama yapıldıysa morluk görülme ihtimali daha düşüktür. Dolgu işlemi sonrası dokuda ödem oluşabilir. Genellikle 24 saat içinde kendiliğinden düzelir. Çok nadiren görülebilen enfeksiyon ve allerji diğer yan etkilerdir.

Dolgunun etkisi ne kadar sürer?
Dolguların etki süresi yaş, yapılan bölgeye, enjekte edilen dolgu miktarı, cildin kalitesine, yaşam tarzı, sağlık gibi faktöre bağlı olarak hyaluronik asit dolguların etkisi 8-12 aya kadar devam etmektedir.

Hyaluronik asit içeren dermal dolgular tekrarlayan tedavi ile mi etkili olurlar?
Tek bir enjeksiyon işlemi sonrası pozitif sonuçlar alınır ve hyaluronik asit vücut tarafından absorbe edildiği için bu etki 12 aya kadar sürer. Bununla birlikte kırışıklığın şiddetine bağlı olarak bazı kişilerde optimum sonuçlar almak için ilave uygulamalar yapılması gerekebilir. Birçok hasta tedavinin etkilerini korumak amacıyla rötuş enjeksiyonları yaptırmaktadır.

Botox ve dermal dolguların etkileri aynı mıdır? 
Dermal dolgular ve Botox aynı şeyler değildir. Botoks yüzdeki mimik kaslarının meydana getirdiği dinamik çizgilerin tedavisinde, dolgular ise statik çizgiler, çökme ve hacim vermek istediğimiz yerlerde kullanılır. Botoks ve dolgunun kombine kullanılması tedaviyi güçlendirir.

Dermal dolgu işleminin yapıldığı, diğer kişiler tarafından hemen farkedilir mi? 
Enjeksiyonlar tecrübeli ve yetkili uzmanlar tarafından doğru bir biçimde yapıldığında, yüz ve cilt gençleşmiş görünmelidir, fakat herhangi bir işlem uygulandığı fark edilmemelidir.

Çok fazla güneşte kalmak dermal dolguları etkiler mi? 
Dermal dolgular güneşe maruziyetten direkt olarak etkilenirler. Sonuçların uzun süre korunması için uzun süre güneşe maruz kalmaktan kaçınılmalı ve 35’in üzerinde koruma faktörlü güneş kremleri kullanılmalıdır.

Dolgu Enjeksiyonları

Geçen yıllarla birlikte yerçekimi, güneşin UV ışınları, yüz mimik hareketleri ve tabi ki sigara cildi olumsuz etkilemektedir. Cildi daha genç ve diri gösteren deri altı dokusu giderek parçalanır ve mimik kaslarının neden olduğu mimik çizgilerinin (gözlerin yan tarafında kaz ayağı) oluşumuna izin verirler. Dolgu maddeleri çizgi ve kırışıklıkları doldurmaya yardımcı olur. Dolgu maddeleri deri altına verildiğinde, kırışıklıkları ve çöken yerleri doldurur ve dudak ve yanaklara dolgun bir görünüm verirler. Ayrıca çökük görünümlü yara izlerinin altına enjekte edilerek, izlerin belirginliğini azaltırlar. Çene ucu ve alın bombeliği için de kullanılan dolgu maddeleri bu bölgelerin daha dolgun görünmesini sağlarlar. Ağız kenarındaki çok derin çizgilerde (ağız kenarındaki çizgiler) yeterli olmayabilen bu çizgiler lazer, dermabrazyon, kimyasal deri soyma gibi tekniklerin uygulanması ile daha iyi sonuçlar verebilir. Bu üç teknik cildin üst tabakasının soyularak cildin yenilenmesini öngören yöntemlerdir. Çok hareketli yüz mimik kasları ya da gevşek cilt dokusundan kaynaklanan derin katlantılar için yüz veya alın germe uygulanırken, daha küçük kırışıklıklar için dolgu maddesi enjeksiyonu ek olarak yapılabilir.

Bu alandaki bilgiler özet şekilde verilmiştir, hekiminizin uygulamasından memnun olmanız için yaptırmadan önce mutlaka yüz yüze görüşerek en kaliteli ürünün en iyi şekilde kullanılmasını sağlamanız ve yapacağınız görüşmede tereddüt yaşamadıysanız yaptırmaya karar vermelisiniz.
Dolgu ve Botoks uygulamasının bir hekim haricinde yapılması çok büyük hayati tehlikelere kadar götürecek sonuçları oluşturabilir.

MASSETER BOTOKSU

Masseter botoksu, masseter kasının yer aldığı yüzün alt kısmının botoks ile inceltildiği uygulama işlemidir.


Massetter botoksu, yüzün alt kısmındaki şekil bozukluklarının tedavisi hedef alınır. Yüzdeki erkeksi ve sert görünüm orantılı bir şekilde düzeltilir.

Masseter kasının fazla büyük olması sadece estetik açıdan değil, fiziksel olarak da kişiye rahatsızlık verebilir. Bu nedenle bu prosedür bazı durumlarda hem şekil hem de tedavi amacıyla da uygulanır.

Botoksla çene küçültmenin en kolay yolu Botoks uygulamasıdır denilebilir.

Masseter botoksunda ağrı, sızı ya da morluk riski oluşmaz. Hasta uygulamadan hemen sonra işine devam edebilir. Hastalar genel olarak 1 hafta içinde masseter kasının yumuşadığını ve 6 hafta sonra yeni çene şeklini tam olarak görebilir. Genellikle 4-5 tedaviden sonra çenede kalıcı düzelme olduğunu görülmektedir. Asimetriklikler düzeltilerek, Masseter botoksu ile daha uzun ömürlü, estetik ve simetrik sonuçlar elde edilir.

Yaşlanmayı durdurucu (Anti-aging) uygulamalar çeşitli yaş gruplarını ilgilendiren, önleyici bakım ve iyileştirici bakım olmak üzere temel bakım yöntemlerini kapsayan çok kapsamlı bir konudur.

Kuruluk, cilt tonunda eşitsizlik, elastikiyet kaybı(kırılgan-buruş buruş kurumuş Çınar ağacı yaprağı görünümü denilen ), donuk görünüm, geniş gözenekler ve kızarıklıklar zamanla yer çekimi ve beslenmenin etkisiyle canlılığını kaybeden cilt kırışık, nemsiz, cansız bir görünüme bürünür.

Günümüzde medikal uygulamalarımız ile cilt gençleştirmeye yönelik bir çok metod uygulanır. En çok bilinenleri eskiye nazaran yeni bir uygulama olan enjeksiyon yöntemiyle Kollejen uygulaması başta olmak üzere bilinen Dermapen, Botoks, PRP, Mezoterapi ve Dolgu en çok uygulanan yöntemler olduğu bilinmektedir. Meizen Uygulaması ise sadece akupunktur iğneleriyle ilaçsız uygulanan bir yöntemdir.

Mei-Zen Kozmetik Akupunktur Yöntemi ile cildiniz için sade ve doğal yöntemle tedavi ederek rejenerasyonla güzel bir görünüm sağlayabilir.

Mei-Zen Kozmetik Akupunktur protokolü haftada 2 kez olmak üzere 6 hafta 12’seans olarak uygulanabilir.

Uygulama ile Birlikte Ciltteki Güzel Değişimler Nelerdir

  • Cilt canlanır, parlak ve daha gergin görünüm elde edilir.
  • Dermapen uygulamalarıyla desteklenirse yüzün lekeli renk düzensizliği kaybolur
  • Yaşlılık lekeleri kaybolur.
  • Cilt botoks yapılmış gibi daha kalıcı bir sıkılığa kavuşur, minik kırışıklıklar kaybolur.
  • Dekolte bölgesi güzelleşir.

  • Uygulama ile Birlikte Elde Edilen İkincil Kazanımlar Nelerdir ?
  • Başağrıları azalır
  • Fibromiyaljiniz varsa rahatlatır
  • Sindirim sisteminiz rahatlar
  • Stresden uzaklaşırsınız, rahatlarsınız
  • Uyku problemleriniz düzelir

Kozmetik Akupunkturu Kimlere Uygulamıyoruz.

  • Gebeliği olanlara
  • Epilepsi Hastalarına
  • Astım Hastalarına
  • Kan Sulandırıcı İlaç Kullanımında
    (Clexane, Plavix, Coraspin, Varfarin)
  • Son 6 Ay İçerisinde Botox Uygulaması
  • İğne Korkusu olanlar.

Meizen- Kozmetik akupunktur

NÖRAL TERAPİ

NÖRAL TERAPİ ve AĞRI

İnsan bedeni, parçaları, organları ve gözleri biçim ve işlev bakımından bütünün hizmetinde bulunan organize bir bütündür. Bu bütünlüğü bedenimizde yer alan 500.000 km uzunluğunda olan Vejetatif sinir sistemi (otonom sinir sistemi)sağlamaktadır. Herhangi bir bölgede meydana gelen herhangi bir olumsuz uyarı, tüm sistemide etkilemektedir. Bedenin tamamı birbiriyle iletişim halindedir,herhangi bir organda sorun meydana geldiğinde, bu sorun vegatatif sinir sistemi aracılığı ile tüm bedeni etkiler Kalbin çalışması ,kan basıncının kontrolde tutulması,sindirim si steminin çalışması, hormonların düzenlenmesi ,vücut sıcaklığı ve terlemenin ayarlanması, cinsel işlevler ve adet görülmesi vegatatif yani otonom sinir sisteminin kontrolündedir. Bu sistemde düzensizlik olması kalp çarpıntısı, kabızlık yada ishal ,tansiyon sorunları, aşırı terleme yada aşırı sıcak hissetme gibi rahatsızlıkları oluşturmaktadır.

Nöral terapi 1920 yıllarda Huneke soyadında iki Alman Doktorun geliştirdiği almanyada ve Avrupada çok yaygın kullanılan vegetatif sinir sistemine etki ederek, vucudun iç dengesine kavuşmasını sağlayan lokal (bölgesel) bir enjeksiyon yöntemidir.Nöral terapi bir regülasyon tedavisidir.Vucudun tamir sistemininide harekete geçirerek kendi kendine iyileşmesine yardımcı olur Bedende hastalıklar ortaya çıkmadan önce bazı değişiklikler oluşur. Nöral terapi; çoğu kez modern tıbbın açıklayamadığı ve hastanın kendi psikolojisiyle ilğili olduğu söylenen rahatsızlıkların temelinde hastanın zorlanan vejetatif sinir sistemindeki düzensizliğin olduğunu ortaya çıkaran ve tedavi eden bir bilim dalıdır.

Nöralterapi ile vücüdu bütünsellikle ele alıpgeçirilen travmalr,ameliyatlar ve bozucu alan olacak tüm unsurlardikkate alınarak bir tedavi protokolu belirlenir

Uygulama sırasında yapılan enjeksiyonlar doğrudan sinirlerin içine değil sinirlerin en yoğun olduğu çilt altı bölgesine yapılır.Yan etkisi yok denecek kadar azdır. Tedavide kullanılan lokal anesteziğin enfeksiyonu ve enflamasyonu geçirdiği( antibakteryal,anti virütik ,anti fungal),anti aging (yaşlanma karşıtı) ve antikanserojen (kanser öneleyici ) bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır.

Bedenin herhangi bir yerinde bulunabilen ,aşı skarları geçirilmiş ameliyat skarları fiziksel ve psikoljik travmalar uzak etkiler yaratan sorunlu vücut bölgeleri bozucu alan olabilir.Barsak florasındaki bozukluklar, diş tedavileri, geçirilmiş bir hastalık bunların hepsi de birer bozucu alan olabilir. Ve bedenin kendi mekanizmaları ile düzeltilemezler. Vücudu saran vegetatif sinir sistemi ağıyla uzak vücut bölgelerini ilğilendiren problemlere ve hastalıklara neden olurlar.Nöral terapinin bütünsellik yaklaşımıyla bozucu alan tedavisi başarıyla gerçekleşir ve vücut eski harmonisine kavuşur.

Nöralterapi, çoğunlukla çaresiz, ilaç tıbbında çözüm bulamamış hastaların tercih ettiği bir tedavi metodudur. Özellikle klasik tıbbın yetersiz kaldığı uzun süreli, geçmeyen ağrılar, regl düzensizliği, kabızlık, yaşlanma, alerji, hamile kalamama, hormonal düzensizlik, üst solunum yolu hastalıkları, bağırsak ile ilgili tüm şikâyetler gibi birçok alanda nöralterapi kullanılıyor. Sorunlu organlarda cilt altı dokulara enjeksiyonla anestezik madde verildiğinde otonom sinir sistemi uyarılıyor. Bu uyarıyla “vücuttaki elektriğin düzenlenmesi” sağlanıyor ve böylelikle vücudun iletişim ağındaki aksaklıklar giderilerek tedavide etkili sonuçlar elde ediliyor.